Yabancı gruplarla yaptığım Anadolu turlarımın yoğunluğu sebebiyle uzun süredir yurtdışına çıkamamak beni sıkmaya başladığı bir dönemde imdadıma bir fotoğraf sanatçısı dostum yetişti Hadi ! Sevgili Kemal , 24 nisan ‘da Hollanda ‘ya fotoğraf çekmeye gidiyoruz diyince ve üstelik tura katılacakların kafa dengi fotoğrafçılar olacağını öğrenince bu şekilde bir tura asla hayır diyemezdim. Tüm turlarımı , başka tanıdık rehberlere devrederek gelen bu güzel yolculuğun hazırlıklarına başladım.
4 gün 3 gece sürecek olan Hollanda Kral günü fotoğraf turunun ilk günü, İzmir Adnan Menderes havalimanında buluştuktan sonrasında ortalama 3.5 saatlik bir seyahat ile Amsterdam Schiphol Havalimanına keyifli bir yolculukla ulaştık .
Amsterdam havalimanında umulmadık bir gezgin kalabalığı ile karşılaştık.Aslına bakarsak bu yoğunluk beklenen bir şeydi,zira, 20 nisan ve 25 nisan 2017 tarihleri arasındaki lale festivali ve kral günü kutlamaları sebebiyle Hollanda’nın en yoğun gezgin almış olduğu dönemdi ikimiz de bilhassa bu periyodu seçmiştik sebebi fotoğrafik araç-gereç olarak Hollanda’nın en yoğun olduğu zamanlardı.
AB ülkesi dışı vatandaşlar olduğumuzu hissettiren klasik geçişlik ve vize kontrollerinden sonrasında kendimizi dışarı atabildik ve derhal bir rehber refleksi ile bizi dışarıda bekleyen Hollandalı şöförümüz Natt’ı aradım. Tam bir vazife adamı izlenimi veren kaptan Natt çoktan gelmiş ve dış otoparkta bizi bekliyordu .
Öğleden sonrasında güneş ışığı biz fotoğrafçı turistler için fazlaca değerlidir ve Rotterdam’a gitmeden ilkin yol üstünde bulunan Lisse bölgesine giderek gün ışığının en güzel zamanlarında Keukenhof parkındaki rengarenk lale tarlalarını detaylı fotoğraflamayı fazlaca arzu ediyorduk.
Şimal denizine yakın coğrafyada bulunan Hollanda’da hava durumu hakkaten fazlaca değişken dolayısıyla güneş ışığı kullanımı fazlaca dikkat gerektiriyor.Aniden hava kararıyor yada sağanak yağmur başlayabiliyor.Üstelik birgün Rotterdam’da dolu şeklinde yağan yağmur fırtınalarına yakalandık diyebilirim
Bizleri güneşli bigün karşılaşmıştı fakat sizler gene de aldanmayın, bir tur rehberi olarak öneriyorum, ne olursa olsun her an yağmurluk ve şemsiyenizi hep yanınızda bulundurun derim.
Hollanda, arazi açısından ufak bir ülke fakat zamanı fazlaca kıymetli olanlar turistler için müthiş otoyolları var. Havalimanından çıkar çıkmaz fazlaca sakin bir otobana bağlanıyorsunuz, asla durmadan gidince her mesafeye ulaşmak o denli kolay ki zira, havalimanı ve kent merkezi çevresinde konumlanmış otoban benzeri otoyollar yardımıyla ülkede her noktaya kolayca ulaşmak mümkün.
İlk seyahat rotamız olan Lisse’yi ilerlerken Hollanda’nın güzelim doğası eşliğinde 35 dakika devam eden ve başrolünde geleneksel yel değirmenleri ve rengarenk lale tarlaları bulunan sinematografik bir seyahat yapma zevkini yaşadık.
Zamanı kıymeti olan rüzgar değirmenlerin derhal yanında günümüzde fazlaca kullanılan naturel yöntemle elektrik üreten rüzgar türbinlerini de görmek ilginçti. Hollandalılar eski ve yeniyi buluşturarak mükemmel bir bildiri veriyorlardı.Güzel olan geçmiş ile geleceği beraber yaşatmaktı.
Ülkeler kültürel hafızlarını sadece bu şekilde korumalılar diye düşünürken laleler ve yel değirmenleri haricinde içimden bir ses turun bir bölümünde , Hollandalıların geleneksel tahta takunyalarının da ansızın karşıma çıkabileceğini söylüyordu. Geleneklerin her noktada yaşatılmaya çalışmış olduğu belirgin olan bir ülkede bu duyguyu sezmek fazlaca doğaldı.
Lisse’de bulunan Keukenhof bahçelerine doğru aracımızla devam ederken Holllanda’nın tam bir tabiat dostu ziraat ve hayvancılık ülkesi bulunduğunu derhal anladım. İlk görüşte , verimli topraklarını beton yerine tabiatın verimli kollarına teslim ettiklerini sezmek zor değildi.
Tanrı dünyayı yarattı, Hollandalılar da Hollanda’yı yarattı ! sözünün ne demek bulunduğunu şimdi fazlaca daha iyi anlıyordum. Ziraat alanları yetersiz ve deniz seviyesi altında olan bir ülkenin çalışkan insanları yüzyılın başlangıcında kıyı şeridini boydan boya toprakla doldurarak ülkenin toprak sınırlarını genişletmeyi başarmışlar.
Otobüs penceresinden Lisse yolu üstündeki lale tarlarına fanatik gözlerle bakarken aklıma birden İstanbul Gülhane bahçesindeki gene mart ayı sonunda açmaya başlamış olan Topkapı sarayı laleleri düştü. Seneler ilkin anavatanı olarak malum ve İstanbul’dan tohumları getirilen lale soğanlarının bir şimal Avrupa ülkesinde aynı güzelikteki renklerle dünyaya merhaba demesi ne kadar garip değil mi ? düşündüm.
Lisse’ye yaklaştıkça irili ufaklı çicek bahçeleri ve iri görünümlü büyük baş hayvanlar, ahşap barakaları olan sempatik çiftlikler ve bir ipek Hereke halısı güzelliğinde gözüme görünen pürüzsüz Hollanda doğası bizlere tam bir görsel ziyafet çekiyordu.
Tura çıkmadan okuduğum kitap ve yazılardan derlediğim tarih bilgimi yoklamaya karar verdim.
Bu güzelim lale soğanları Iyi mi ? Anadolu coğrafyasından, Şimal denizine iyi mi ulaşmıştı ?
Malum ilk türleri onbirinci yüzyılda Türkler tarafınca üretilse de lale tohumu bir ortadoğu bitkisi olarak kabul ediliyordu. 16. yüzyılda Avrupa’dan Anadoluya gelen batılı seyyahlar ve diplomatlar yardımıyla bu hususi nebat soğanı Avrupalıların da fazlaca iyi tanımasına niçin bulunduğunu biliyoruz.
Orientalist seyyahların doğuya yaptıkları her seyahat sonrası paha biçilmez kıymeti bu güzel lale soğanlarını yanlarında Avrupa’ya taşınmayı başardılar ve yüksek kazançlar elde ettikleri malum bir gerçekti.
Üstelik bizzat Kanuni Sultan Süleyman o dönemindeki Hollanda büyükelçisi De Busbecq, Hollandalı gezgin Carolus Clusius’a ilk lale soğanlarını Hollanda topraklarına götürmesi için armağan etmiş olduğu yaygın zamanı bilgilerden biriydi.
Hollandalılar,müthiş botanik bilgileriyle bu uzak diyarlardan gelen bu hususi Anadolu bitkisi soğanlarının genetik yapısıyla oynarak değişik renklerde lale soğanları üretmeyi de başardılar .
Demek ki, fazlaca sık kullanılan , Coğrafya kaderdir sözünün fazlaca bir anlamı yoktu.
Bilimsel deneyler ve başarılar yardımıyla anavatanı doğu coğrafyası olan doğrusu Türkiye’den getirilen lale soğanları, kendisine yeni birer ana baba edinmiş şeklinde bir çocuk şeklinde yeni topraklarına alışmış ve Hollanda’yı dünyanın bir numaralı lale yetiştiren ülkesi yapmıştı.
Bazı tarihçilere gore, Türkiye’den getirilen lale soğanları Hollanda’da o denli değerliymiş ki 16. yüzyıl Amsterdam’ında yalnız bir tane lale soğanı ile kentin merkezindeki su kanallarına yakın müstakil bir ev rahatça satın alınabiliniyormuş kısacası bu söylenceye gore günümüzün para değerine gore bir lale soğanı o dönem için bir milyon euro değerinde bulunduğunu düşünebiliriz.
İngilizce’de Tulip olarak malum Lale’nin dilbilim olarak kökeni Farsça Tulipan’dan gelir
Tulipan ise İran hükümdarlarının başlarına taktıkları geleneksel türbandır. Farsça “Tulipan” doğrusu türbanın biçimsel olarak lale bitkisine görsel olarak andırmasından doğar.
Bugün size bu seyahat yazımda aktaracağım ve dostlarımla Hollanda’da gezeceğimiz ilk yer olan dünyaca meşhur botanik bahçesinin adı ise Keukenhof Gardens
Keukenhof Gardens Türkçe’de “mutfak bahçeleri ” anlamına geliyor.
Günümüzde flora ve botanik turizmi amaçlı hizmet veren Keukenhof gardens,14.yüzyılda kraliyet üyelerinden Bavyera kontesi Jacoba Van Beiren’in şatosu olan Teylingen Kalesi’nin mutfağına bilhassa en üst kalite sebze ve meyve sağlamak için kurulan bir bahçe olarak bilinirdi.
Bu büyük flora ve botanik parkının Lisse kentinin ortasında kurulmasındaki ana sebeb kraliyet ailesine uygun besin ürünleri yetiştirmekti fakat asırlar sonrasında bu büyük alanın yalnız lale soğanları yetiştirmek ve sergilemek amaçlı kullanacağını kim bilebilirdi ki ?
1949’da Keukenhof bahçeleri asırlar sonrasında Lisse belediye başkanı tarafınca yeni bir düzenleme ile kültür ve gezim yaşamına kazandırılmış olup dünyanın en fazlaca gezilen internasyonal botanik bahçelerinden biri haline getirildi
Keukenhof bahçeleri, her yıl 24 Mart-20 Mayıs gezim amaçlı olarak ziyarete açılıyor. Büyük bir flora bahçesi olarak sunulan parkın girişindeki gişelerden 17 euro değerinde giriş tutarı ödeyerek tüm gün içeride kalabilirsiniz.
Dev botanik Park içinde ağız tadına uygun ve dünya mutfağı içerikli restaurantlar ve alkollü içecekler alabileceğiniz bar tarzında kafeler olduğundan tüm gün parkın içinde vakit geçirmeniz oldukça mümkün görünüyor.
İşte bu güzel Lale bahçesinin tüm güzelliklerini ve fantastik dünyayı doğru zamanda yaşamak ve de fotoğraflamak için tam olarak 25 Nisanda biz orada olmayı hakkaten arzu etmiştik ve hakkaten oradaydık
Bir ustalaşmış tur rehberinin algıda seçiciliği olsa gerek , otobüsten iner inmez otoparktaki gezgin otobüslerinin yoğunluğuna gözüm takıldı fakat Hollanda turizminin ününe ün katan bir bu şekilde bir çicek cennetinin otoparkındaki muhteşem otobüs çokluğu beni şaşırtmadı.
Keukenhof gardens girince fotoğraf makinamla birlikte kendimi derhal kaybettiğimi hatırlıyorum içeride ortalama 4 saat kaldık ve 500 den fazla renkli kareler çektiğime emindim ve ayaklarımın ağrısını sadece tur dönüşü otele ulaşınca hisssettim, saatlerce yürüdüğüm ve görsel şölen içinde o anı yaşadığımız inanılmaz bir deneyimdi .
Keukenhof Bahçeleri , birbirinden güzel halde ve ,değişik renklerdeki lalelerin ve orkidelerin fazlaca yetkin peyzaj mimarlarının çevre düzenlemesi yardımıyla kusursuz bir seyahat alanı olarak açık hava ağırlıklı düzenlenmişti.
Bu tabiat cenneti, suni su kanalları, havuzlar, seralar , botanik sergi salonları, heykeller ,şelaleler, hediyelik eşya dükkanları, kafeler, sanat galeriler ve yol üstünde data veren dijital kiosklar kısacası yetenekli insanoğlu eliyle geniş bir alan üstüne kurulmuş, bir gezim ve tabiat cenneti.
Bu bahçeyi gezerken gezim ve flora yaşamına kazandırmak için ülkenin tüm botanikçilerinin ve uzman peyzaj mimarlarının biraraya geldiğini kesinlikle hissediyorsunuz.
Seyahat sırasından aniden acıkırsanız ağırlıklı Hollanda mutfağı sunan bölgesel yemekler ve balık ağırlıklı menülerle dolu restorantlar bütçenize uygun şekilde size hizmet etmek için hazır bekliyorlar.
Güneş ışığının güzel saatlerinde orada iseniz, dev fiskiyeli su havuzlarına yansıyan söğüt ağaçlarının silüetleri fotoğraflarınızı süslüyor ve renklerle ve gölgeler su üstünde beraber adeta vals yapıyor.
Hollanda’nın simgeleri olan su değirmenleri, rengarenk boyanmış dekor amaçlı parkın değişik noktalara konulmuş olan geleneksel Dutch Style tahta takunyalar bahçenin heryerinde 7 milyondan milyondan fazla bitkiye eşlik ediyorlar.
Öncesinden yazdığım şeklinde, tek başıma dört saatten fazla dev parkın içinde sanki sonsuzluğun içinde kaybolarak özgürce gezdim ve kimi zaman gölge kafelerde dinlenerek soğuk içkimi içtim
Parkın her bir noktasına kıymet verircesine uzun yürümenin ödülünü aldım. Aniden kendimi içinde Anadolu zamanı ve kültüründen içinde izler bulduğum devasa bir cam fanus şeklinde dekore edilmiş tarih ve kültür sergi salonunda buldum..Müze, bir fazlaca data panoları ve fotoğraflarla dolu çiceklerle süslenmiş bir botanik kütüphane gibiydi
Bilhassa Lale soğanlarının Hollanda’ya geliş aşamalarını özetleyen dijital panolar ve video sunumlar oldukça etkisinde bırakan ustalaşmış emek harcamalar olduğu aşikardı.
Çoklukla , Kanuni Sultan Süleyman’ın portresi odaklı panolarda, Osmanlı imparatorluğu ile lale bitkisi arasındaki tarihsel ve kültürel ilişkileri detaylı aktaran bilgiler bayağı fazla yer kaplıyordu.
Panolarda gene Osmanlı padişahı Kanuni Sultan Süleyman başta olmak suretiyle tüm Osmanlı Türk zamanı ve kültürü hakkında inanılmaz ılımlı İngilizce bilgiler sunuluyordu adeta Hollandalılar lale şeklinde olağanüstü bitkiyi onlara armağan ettikleri için bu sergi ile Osmanlılara teşekkür etmeye çalışıyorlar şeklinde hissettim desem yalan olmaz.
Bu sergide edindiğim öteki bilgilere gore, Hollanda senelik 681 milyon dolar ile dünyanın en büyük lale üreticisi ve ihracatçısı olduğu netti.
En fazlaca Hollanda’dan , ABD Birleşik Devletleri’ne lale tohumu ihraç ederken, sırasıyla Almanya,Japonya, İngiltere, Çin, Fransa, Rusya, Kanada, İtalya ve Meksika her yıl tertipli ihraç eden ülkeler olarak biliniyor.
Keukenhof Gardens ilk açıldığı yıl 200 bin ziyaretçi ile açılış rekoru kırmış ve 2019 yılı itibarıyla yılda 1.5 milyon ziyaretçi şeklinde bir ziyaretçi sayısına ulaşmış durumda. Tam bir mevcud naturel güzelliklerini kullanarak yaratılan ulusal bir başarı öyküsü ile karşı karşıyayız.
Keukenhof bahçeleri, amatör yada ustalaşmış çapta dünyanın en fazlaca fotoğraf çekilen parklarından biri. Sebebi fazlaca anlaşılır değil mi ? Bir düşünün yalnız iki ay ile süre açık olan bir botanik parkta averaj 7 milyon rengarenk lale soğanının yeryüzünde görsel show yapmış olduğu görkemli bir parktan söz ediyoruz.
Siz kıymetli tüm okuyucularıma ve fotoğraf tutkunlarına her yanı görkemli lalelerle dop dolu olan bu şekilde bir cenneti bilhassa Nisan ayının üçüncü haftasında hafta içi mümkünse gezmelerini öneriyorum.
Bir tur rehberi olarak diyorum ki , kadim tabiatın bizlere sunmuş olduğu rakipsiz cömertliği ile insan eliyle dekore edilmiş bu şekilde bir yeryüzü cennetini hayatınızda bir kez de olsa görmeyi ne olursa olsun deneyin derim .
www.aysetolga.com