Hayal kırıklığı Girit ve Knossos Sarayı

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Homeros’un söylemiyle: “Açıklarda, şarap renkli denizde, bir ülke var ki, varlıklı olmasıyla birlikte da güzel, dalgalar içinde yapayalnız. Burası Girit’tir işte.”

Yunanistan idaresi altında çok da fazla Yunan olmayan bir ada. Doğu Akdeniz’in Kıbrıs’tan sonrasında ikinci büyük, tüm Akdeniz’in beşinci büyük adası.

İngilizlerin ada üstündeki tesiri ciddi anlamda hissediliyor. Ek olarak Osmanlı kalıntılarına Yunan egemenliği üstündeki topraklarda en fazla sahiplenen bölge olma hususi durumunu taşıyor.

Giritliler açık araziye çıktıklarında 40 çeşit ot bulup her birinden değişik salata ve yiyecek yapabilme özelliğine de sahiplermiş. Bu özellik genel anlamda Ege Bölgesi’nde yaşayan göçmenlerin torunlarına kadar uzanıyor aslına bakarsak.

  

Patmos adasına akşam karanlığında veda ettikten sonrasında sabahın en erken saatinde yorgunluğumuza veda edemeden Girit Limanı’na ulaştık. Hava oldukça ürkütücü, bulutlar her yerde. Sabahın soğuğunu üzerimizde hissedip ne giysek diye düşünüyoruz. Kısa kollu bir tişört giyip çantama uzun kollu bir şey atıyorum. Gümrüklü bölgeden adaya giriş yapmak için hazırlanıyoruz. Gemimizde gene isteyenler için hususi turlar düzenlenmiş. Biz kişisel olarak gezmeye karar vererek; başlıyoruz adım atmaya. Günlerden Pazar olduğundan gözümüzü korkutuyorlar. Her yer kapalıdır, bizimle gelin şeklinde söylemler…

Askeri üniformalı gümrük görevlileri, -bizde gümrüklerde çalışan polisler yerine burada bu görevi jandarma tarzındaki görevliler yapıyor- hepsi tek kalıptan çıkmış şeklinde iri kıyım ve bakımlı. Görevlilere birkaç şey sorup, limanın gümrüklü kısmından çıkıyoruz. Gene tanıdık sorular duyuyoruz “Türk müsünüz?”.

Murat Bardakçı’nın anlatımıyla Osmanlı Sarayı’na en iyi oğulları yetiştiren adaymış burası.

Giritliler Yunanistan topraklarında en eli yüzü muntazam insanlarmış, söylenenlere bakılırsa…

Pazar gününün en kör sabahında olduğumuzdan çevrede insan namına pek bir şey yok.

Karşımızda mercedesli taksiciler. Her biri turistlere adeta saldırıyor. Dış görünüşümüze bakarak milliyetimizi tespit edip, bunun üzerine tespitlerindeki ülkenin diliyle bir şeyler fısıldayarak yakınlık kurmaya çalışıyorlar. İtalyanca, İngilizce ve İspanyolcadan sonrasında bilhassa Türk olduğumuzu vurgulayınca başlıyorlar anneannemiz, babaannemiz Türkiye doğumlu; hatta kimliğinde “Kokluca” doğum yeri yazıyor şeklinde. Hangisi doğru hangisi yanlış bilemiyoruz. Sadece bildiğimiz tek şey Türkleri seviyorlar. Neredeyse her insanın Türkiye ile ilgili bir anısı ya da bir bağları var; anlatmayı seviyorlar.

Üç kişilik yürüyüş grubumuzdan Müge, internette görmüş olduğu Knossos Sarayı’nı oldukça merak ettiğini ve kesinlikle gitmek istediğini söyleyince daha öncesinden Girit hakkında araştırma yapmadığımız için öncelikli hedefimiz Knossos oluyor. Taksicilerle yaptığımız pazarlık 80 Avro’dan açılıyor 30 avro’ya kadar düşüyor. Aman diyelim taksicilerle gitmeyin buralar büyükşehir belediyelerinin bulunmuş olduğu bölgeler. Belediye otobüsleri hem yeni hem konforlu hem de tüm şoförler İngilizce biliyor. Pazarlıklar sonucunda bütçemize bir şeyler uyduramayınca tabanvay sistemini çalıştırıyoruz. Limanın kapısından çıkıp ilk ana caddeden karşıya geçiyoruz. Knossos tabelası önümüzde. Tabelaya bakılırsa bulunduğumuz noktadan Knossos 6 km. başlıyoruz yürümeye…

Yürüdüğümüz süreç içinde karşımıza otobüs çıkarsa ne ala. Karşımıza gençten biri çıkıyor “İngilizce biliyor musun” diye soruyoruz “hayır” deyip kaçıyor. Yaşlıca bir teyze sorumuza “evet” diyor başlıyor anlatmaya. Ortalama 3 km. yürüdükten sonrasında bu işte bir yanlışlık bulunduğunu anlıyoruz. Otobüs filan geçmiyor. Meğer bir alt paralel caddeden gelen otobüsler bu üç kilometrenin sonunda birleşiyor ve Knossos’a çıkıyorlarmış.

Ayaklar ağrımaya başlarken çığlıklar içinde otostop hayata geçirmeye çalışıyoruz. Utangaç denemelerimiz başarısız oluyor. Sağı solu fotoğraflamaya devam doğal olarak ki. Bir gazete bayiinin önünde duraklıyoruz. İlk gelen otobüse sual yağmuru. Sürücü 2 numaralı otobüse binebilirsiniz diyor, biletler arkadaki büfeden alınabilir.

Bulunduğumuz yer adanın başkenti Kandiye; Yunan dilinde Iraklion ya da Heraklion olarak geçiyor. Talibi bir tabak şeklinde Akdeniz üstünde doğu batı yönlü uzanıyor olarak hayal edersek biz adanın tam ortasından giriş yapmış oluyoruz. Toplam 4 şehri var. Hanya, Resmo ve Laşit başkent haricindeki şehirler.

Iraklion Belediyesi’nin Girit’ten esintiler taşıyan resimli otobüs biletlerinden satın aldıktan sonrasında bekliyoruz otobüsü. Gene İngilizce bilen bir şoföre denk gelip ister istemez Türkiye ile karşılaştırma yapıyoruz. Doğal olarak bu karşılaştırma sonucunda turistlere bizim şoförlerin vereceği tepkileri düşününce kahkahaya boğuluyoruz.

İçinde ince ekran tv bile barındıran belediye otobüsümüzle kalan 3 km. tamamlıyoruz. Son durak Knossos Sarayı kalıntıları.

Cebimizdeki para ve yüksek müze giriş ücretleri arasındaki bağlantıları düşünmeyi tamamladıktan sonrasında endişeli bir halde içeriye adım atıyoruz. Büyük bir sürpriz! Avrupa Birliği Müzecilik Günü olduğundan girişler parasız.

Müge’nin; “Knossos Sarayı bizdeki Topkapı kadar heybetliymiş!” sözlerinin arkasından büyük bir şok yaşıyoruz. Hafızamızda canlandırdığımız Knossos’tan birkaç parça bir şeyler kalmış.

Minos Uygarlığı’na başkentlik yapmış bu antik kent MÖ 1700 ile 1400’lü yıllarda kurulmuş. Saray toplamda 1300 odadan oluşurken, saray bahçesinde tavus kuşları özgürce dolaşırlarmış.

Zeytinyağı ve şarap işlemek için saray çevresinde uygun bölümlerde mevcutmuş. Bilhassa kırmızı rengin egemen olduğu sütunlar savaşlar ve büyük depremler sebebiyle yok olmuş.

Yağmur suyunun toplanması ve şehre dağıtılması sistemiyle Romalılara esin olmuş. Arazinin üstünde dünyanın ilk uygar katı atık depolama siteminin kullanıldığını yönelik izlerde var.

İngiliz kazıbilimci Arthur Evans’ın çabalarıyla 5 Türk aileye ilişkin olan bu kalıntıların arazisi satın alınıp yenileme işlemlerine başlanmış. Birazcık hayal gücü birazcık da güzel duyu katılarak gezim odaklı plansız meydana getirilen yenileme sonucunda; bu özensizlik şehrin Unesco Dünya Mirası Sıralaması’nden çıkartılmasına sebep olmuş.

45 dakikalık gezimizin arkasından müze girişinden çıkıp karşıdaki hediyelik eşya dükkânlarına yöneliyoruz. Oldukca sempatik bir o denli da cana yakın insanları görmek bizlere mutluluk veriyor. Dükkân sahipleri siz bir şeylere bakarken kesinlikle sizi göz hapsine almıyor. Size karışmıyor, yönlendirme yapmıyor. Eğer siz merak ederseniz anlatmaya başlıyor, yeniden siz onları durdurana kadar.

Buzdolabı süslerini incelerken arkamdan gelen ablam ve Müge’de nesneleri incelemeye koyuldular. Aramızdaki Türkçe konuşmalarımızdan sonrasında dükkân sahibi Hanımefendi, “Türk müsünüz?” diyerek bizlere döndü. Evet, cevabının arkasından başladık Türk Yunan ilişkilerinden konuşmaya. Her hediyelik eşya ile ilgili detaylı informasyon aldıktan sonrasında, içerdeki çeşit bolluğu ve ilgi çekiciliği yardımıyla ortalama otuz dakika kadar kaldık. Gemiye dönüş saatimiz yaklaştığından dolayı otobüse yöneldik.

Belediye otobüsü beklemeye koyulduğumuz otobüs durağında bir gezgin nereli olduğumuzu sordu. Otobüse biniş anından otobüsten inene dek bol miktarda söyleşi ettik. İtalyan karı koca Girit’e gezmeye gelmişler, sohbetin sonuna doğru e-posta adresimi not alıp bizleri İtalya’ya çağrı ettiler. Aynı şekilde bizde onları bigün Türkiye’de görmek istediğimizi söyledik. En oldukça gururlandığım şey de, akıllarındaki o fena Türk imajını aniden yıkmak oldu. Türkiye ve Arap ülkelerini birbirine karıştıran yabancılar için en iyi örnekler hepimiz şeklinde uygar Türk insanları…

Limanın derhal tarafındaki Cenevizlilerden kalma görkemli kaleye İtalyan ailenin rehberliğinde baktık.

İtalyan turistlerle fotoğraf çekip, Yunanistan’ın ortalama 600 bin nüfusluk ve yılda 2 milyon turisti tek başına ağırlayan; fakat en önemlisi bende ciddi bir hayal kırıklığı yaratan Girit’e veda etmek suretiyle limana, şu demek oluyor ki gemimize döndük.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
cool
Cool
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Viyana Blog - Güncel Haberler ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!