Göbeklitepe insanlık zamanı açısından hakkaten ne anlam ifade eder?
Medeniyetler Mezopotamya’da mı dünyaya gelmiştir? Din olgusu ilk kez bu topraklarda mı ortaya çıkmıştır?
Göbeklitepe bir mabet mıdır? Yoksa yalnızca bir yerleşim merkezi midir? Ya da bir sema gözlem evi yada güneş saati mi?
Şurası kati ki, daha öncesi hemen hemen bulunamadığı için Anadolu’daki en eski neolitik oluşum Göbeklitepe’dir.
Paleolitik dönemlere ilişik olduğu kabul edilen İstanbul Yarım Burgaz ve Karain mağaraları 250 bin yıl öncesine mensup oldukları için Anadolu’daki en eski mağara görünümlü yerleşim bölgeleridir.
Diyarbakır Çayönü ve Konya Çumra şeklinde öteki Neolitik yerleşimler, uzun kazılar sonrası megaron tipi kerpiç evlerin ve ana tanrıça kültü olan Kibele’nin ilk ortaya çıkmış olduğu höyüklerdir.
Anadolu ve Mezopotamya, Sümerler ve Akadlar şeklinde ilk devlet kimlikli uygarlıkların doğduğu yazının bulunmuş olduğu kadim topraklardır. Göbeklitepe ise, yukarı Mezopotamya’da bulunan konumuyla hakkaten tarihsel ve arkeolojik devrim durumunda bir kazı alanıdır.
Göbeklitepe averaj 11.500-12.000 senelik geçmişe haiz olsa da, önceleri Harran ovasının en uzak noktasından görülen yığma tepe görünümlü ve oldukça katmanlı bir höyük olduğu varsayılmıştır. Sadece yöre halkına nazaran, üstünde büyük dut ağacının altında türbeler olan bir ziyaret noktasıydı.
1950’lerde Chicago Üniversitesi’nden gelen ABD’li arkeologlar, yığma tepe görünümlü bu arkeolojik alanda yaptıkları incelemeler sonucunda höyüğe benzer bir alanın bulunduğunu rapor ederek, kazı emek vermesi yapmadan bölgeden ayrılmıştır. Hatta, buradaki bazı kalıntıların Bizans dönemine ilişik olduklarının belirtildiği bir de rapor olduğu iddia edilir.
Süre içinde bölgeye birçok Alman kazıbilimci ve tarihçi gelmiş olarak bölgede incelemeler yaparlar.Başta Nevali Çori ve Çayönü olmak suretiyle birçok alanda ileride Göbeklitepe’nin olmasına destek olacak buluntular ortaya çıkartılır.İşte bu araştırılan alanlardan gelen bilgiler, geri kalan yaşamını Göbeklitepe’ye adayacak olan bir Alman arkeoloğun işine bayağı fazla yaracaktır. Bu kazıbilimci Prof. Dr. Klaus Schmidt’in ta kendisidir.
Neolitik Dönem uzmanı Alman kazıbilimci Klaus Schmidt’in uzman öngörüsü ve çabalarıyla ortaya çıkarılan devasa çemberlerin ve “T” tipi dolmenlerin birer birer keşfedilmesi, varsayılan insanlık tarihinin ezberlerini bozmuş olduğu bir gerçektir.
Buluntuların ışığında sorular art arda gelecektir. Göbeklitepe tarihin sıfır noktası mıdır? Burası dini kitaplarda adı geçen Adem ile Havva’nın yaşamış olduğu ilk topraklar mıdır ?
Birçok bilim adamının hemen hemen net olmayan yuvarlak cevaplar verdiği Göbeklitepe hakkında, bir tek tarihe ve arkeolojiye ilgisi olan bizim şeklinde bireyler iyi mi yorumlar yapmalıdır? İşte bu bağlamda yazımızın ana teması bu olacaktır.
Göbeklitepe’nin en eski neolotik alan olarak ortaya çıkartılmasının ,İzmir Bornova’da bulunan 8500 senelik Yeşilova Höyük kazısı ile tarihsel bir ilişkisi vardır .Göbeklitepe’nin ortaya çıkması ile Anadolu’nun 8500 senelik taş devri dönemine averaj 3000-3500 yıl daha eklenmesine niçin olmuştur.
Bazı uzmanlara nazaran ise Göbeklitepe’nin bulunması zamanı değiştirmemiş, malum insanlık geçmişine ortalama 3500 senelik kayda kıymet bir ekleme yapmıştır.
Sadece gene de şu malum bir gerçek ki, Şanlıurfa’da 1990 sonrasında Klaus Schmidt ve ekibinin şimal Harran ovası sırtlarındaki höyükte başladıkları kazılar, Anadolu ve dünya tarihini tamamıyla yerinden oynattığı kesindir.
En oldukça arkeologlar, tarihçiler ve de tüm bu tarz şeyleri takipçilerine aktaracak olan tur rehberleri, yeni bir tarihsel şok ile karşı karşıya geldiler. Ve tüm kavramlar değişik bir boyuta taşındı.
Göbeklitepe’nin Anadolu’daki öteki Neololtik kazı alanlarından farkı neydi? Derine indikçe ortaya çıkan ,tonlarca ağrıklıktaki gökyüzüne bakan dolmenler doğrusu “T” şeklindeki dikili taşlar ve üzerlerindeki hayvan figürleri ve şamanik semboller 12.500 yıl ilkin yaşamış insanoğlu için ne ifade ediyorlardı?Bir din yada hac merkezi miydi ? Kime inanıyorlardı? Ritüelleri nasıldı? Niye yan yana bir çember içinden, öteki bir çembere yakın şekilde gökyüzüne doğru sırayla dizilmişlerdi?
Gene uzmanlara nazaran hiçbir şey tesadüfi değildi .Volkanik Karacabey Dağı’ndan fırlayan taşların bulunmuş olduğu naturel varlıklı taş ocağı, hususi olarak seçilmiş olmalıydı.
Homosapiens, etimolojik olarak bilen yada düşünen insan anlamına gelir fakat bir de homosapiens sapiens vardır ki,bu da öleceğini bilen tek canlı olan anlamına gelir.
Bu bağlamda Homosapiens sapiens tabiri,Göbeklitepe’nin düşünen taş devri insanoğlunun Göbeklitepe şeklinde devasa bir dini merkezi yapmak istemesinin kilit noktası olabilir, diyebiliriz.Düşünen insandaki ölüm korkusu ve bilinmezlik, din ihtiyacını tetiklemiş olabilir .
Taş Devri zamanı açısından bakıldığında, Göbeklitepe’nin bayağı bir Neoletik yerleşim alanı olmadığını Klaus Schmidt şeklinde bir uzman derhal anlamıştı .
Tepe etrafındaki taşların, gene taşla işlenmiş olması burada bir işlik olduğuna işaretti. Kalkalotik ve Demir Çağı öncesi döneme ilişik bir alan olduğundan, hemen hemen hayvan kemikleri yada taşlar haricinde keskin ve sert malzemeler keşfedilmemişti.
Tüm bu anlatılanların ışığında uzmanlara nazaran Göbeklitepe’nin dört mühim özelliği olduğu kabul edilir.
İlk olarak bu mabet yada yerleşke(!), Neololik devrin son evresi kabul edilen geç buzul çağı periyodu olan milattan ilkin 10.000 yada 10.500 yıllarına tarihlenmektedir.
Bulunan hayvan fosillerine nazaran ateş kullanımı yoktur; fakat ateş, insanlık tarihinde tabiat vakaları sonucu ortaya çıkan 1.4 milyon senelik bir olgudur. Tekerlek kullanımı ise kesinlikle yoktur.
Not: Ateş,1,4 milyon yıl ilkin kullanılmış olabilir, fakat Göbeklitepe’deki toplulukların yedikleri hayvanlar olan ceylan ve kuş artıkları pişmeden olarak bulunmuş oldu.Burayı yaparken ve burada yaşarken bir tekerlek ve ateş kullanımı yok şeklinde görünüyor.Kısacası net bilgilere haiz değiliz.
Üçüncü olgu ve de en önemlisi, hemen hemen tam anlamıyla yerleşik düzene geçilmediği için tarımsal hayatata yoktur ve tarıma yönelik hayvanlar evcilleştirilmemiştir.Bir tek avcı ve toplayıcı kavimler şeklinde yaşanmaktadır.
Dördüncüsü, Buzul Çağı’nın son periyodu olan bu seneler, topraktan kil yapımının hemen hemen bilinmediği çanak çömleksiz dönemdir.
Şimdi beklenen suali soralım, bu kadar zor şartlarda yaşayan avcı ve toplayıcı insan türü, devasa taşlarla NEDEN ve KİMİN için bu kadar büyük bir mabet yerleşkesi yaratma ihtiyacı duymuştur?
Ziraat ve hayvancılığın keşfi öncesi bir dönemde devasa tanrı yada insan heykellerini yapmak, iyi mi bir içgüdü yada korku türünün yansımasıdır?
Homosapiens, bir şeylere inanmaya gerekseme duymuştur. Niçin, niçin ve kimden korkmuştur?
İnandıklarının,Anadolu’nun ana tanrıçası kabul edilen Sümer ve Akad geleneğinden gelen Kubaba inancı ile ilgisi olabilir mi?Şundan dolayı, çemberlerin içinde bulunan taş dolmenlerin üstünde, doğuran hanım ve adam cinsel organı ve eril hayvan motiflerinin bulunması ile ilk insanoğlunun tabiat ananın doğum mucizesinden haberi bulunduğunun en büyük göstergesi bulunduğunu düşünüyorum.
Bugün bile, doğrusu 21.yy da dahi,bir kadının bir bebeği dünyaya getirmesi tabiat ananın en büyük mucizesidir.
T şeklindeki dolmenler üstündeki hayvan kabartmaları, turna kuşları,erekte olmuş cinsel organlar,başı kesik adam çizimi, el ve kol motifleri, belgesel nitelikli semboller olup Göbeklitepe’nin, Neoloitk bir şaman tapınağı olabileceğinin bir göstergesi olabilir.
Öteki mühim bir gizem ise,1800 senelik uzun bir tarihsel süreçten sonrasında, bu insanların tapınaklarının üzerini gene toprakla kapatıp bölgeyi terk etmeleridir.Tapınaklarını bir anlamda defnetmişlerdir.
Acaba değişen, inanç sistemleri midir? İnanacak başka bir tanrı mı buldular? Bu biçim sorular, Göbeklitepe’nin gizemini artıran en mühim noktalardır.
Tüm bu sual ve cevapları, bir oldukça kez bölgeye giden ustalaşmış bir gezgin rehberi olarak kendimce, rahmetli kazı başkanı Klaus Schmitd’in de rehberliğinde Göbeklitepe’nin, niçin hususi bir buluntu bulunduğunu yorumlamaya çalışacağım.
Eğer Göbeklitepe hakkaten bir inanç merkezi olarak inşa edildiyse, 12.500 yıl öncesi insanoğlu madde madde şunları başarmış olabilirler:
Homosapiensler, bilgili bir halde gruplaşarak kollektizm, doğrusu bir amaç uğruna ortaklık yapmak ve paylaşmak yetisini kazanmış olabilirler.
Muhtamelen cemaat duygusu, doğrusu ortak bir inanç çevresinde birleşerek yakarma yapma erkini yakalamışlardır. Çemberlerdeki geçişler ve kapılar sebebiyle, bir ahiret inancına dair cennet-cehennem kurgusu ilk kez burada başlamış olabilir. Kurumsal olarak kim bilir ilk kez din olgusunu ortaya çıkarmışlardır.
Bir Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu rehber olarak inanıyorum ki,bu topluluklar gerçek anlamda ilk kez bir açık hava heykel atölyesi kurmuşlardır.Kim bilir zamanının ötesinde bir yetidir,fakat neye nazaran? O günün teknolojisini, bugünün teknolojisiyle karşılaştırarak ilkel bulunduğunu düşünmek büyük bir hatadır.Bence Göbeklitepe, insanlık tarihinin ilk Güzel Sanatlar Akademisi’dir.
Fikir enerjisini inançla ortaya çıkararak, hayvan ve insan arasındaki farkı ortaya çıkarmışlardır.
Kil tabletler üstüne yazılan çivi yazısı Mezopotamyalı Sümerler tarafınca oldukça sonrasında keşfedilse de, günümüzde “emoji” adında olan simgesel şekillere benzer anlatımları Göbeklitepe’de ki taşlar üstünde görüyor ve homospaienslerin taşlar üstünde belgesel özellikte anlam yaratmaya çalıştıklarına tanık oluyoruz.
12.500 yıl ilkin bile, insanların oldukça iyi birer gök bilimci olduklarını düşünüyorum. Kim bilir bu tapınağı bir gözlem ünitesi, doğrusu gözlemevi şeklinde kullanarak, gökyüzündeki şekillerle tanrısal ilişki kurmaya çalışmış olabilirler.Taşların diziliminin, takımyıldızlarının konumlarına nazaran sıralanmış dahi olabileceği düşünülüyor.
Taş Devri insanları, Göbeklitepe’de ilk kez tabiat ananın gücüne karşı gelmiş olabilirler.Bilhassa hayvanların saldırılarına karşı doğada var olma savaşı veren İnsanoğlu, ilk kez burada hayvanlarla olan güç dengesi değişimini, stilize “T”formlarının üstüne koydukları kabartmalarla ifade ederek, hayvanların onların kontrolünde bulunduğunu söylemek istemiş de olabilirler.
Taşlar üstünde son zamanların hayvan ve nebat türlerini betimleyerek, fotograf misali zamanı dondurarak, kültürel ve coğrafi görüntülü belgesel kayıtları oluşturmuşlardır.
İnançları doğrultusunda ritüeller sergiledikleri bir kast sistemi kurmuş olabilir ve dinsel törenler esnasında simgesel roller üstlenerek, mizansenlerle, Anadolu’da ilk kez bir tür tragedya geleneği başlatmış olabilirler.
Bilhassa inşaat aşamasında, fizik ve kabiliyetlerine uygun oluşturdukları hiyerarşik liderlik ve derslik farklılıkları ilk kez bu zamanda yaşanmış olabilir.
Tüm bu bilgiler ve dahi bireysel yorumlarım çerçevesinde, 11.500 yaşındaki, 22 futbol sahası büyüklüğünde bir alana yayılmış daha eski bir kazı alanı bulunan kadar, tarihin hakkaten her anlamda sıfır noktasıdır.
Anadolu’daki birçok mabet ve yerleşim bölgesinde Göbeklitepe’nin izlerini görmek ihtimaller içindedir.Hangi tanrıya inandıkları mevzusu, büyük bir bilmece olsa da, bilinmeyen bir dinin başladığı ve bittiği yerdir.
Göbeklitepe, insanlık için büyük bir adımdır.Ve insanlığın, inanılmış olduğu bir dinin sağlamış olduğu ruhsal güc ile, naturel hayatla savaşım edebilmeyi öğrendiğinin kanıtıdır.
Ek olarak zekaları yardımıyla ustalık ve yöneticilik vasıflarını geliştirerek 30’dan fazla dev çember ve dolmen inşa ederek medeniyetin başlangıcının temellerini atmış olabilirler.
Eğer, günümüzün çağıl insanı uzayda varım diyorsa, her türlü teknolojik güce yada modernliğe haiz ise, bunu 11.500 yıl ilkin Göbeklitepe’de gerçekleşen, inanç merkezli ortaklık ile gelişen bir Homosapiens devrimine borçludur.
.
.
www.aysetolga.com