İstanbul Müzeleri Hakkında Az Bilinen Gerçekler

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İstanbul kenti kurulduğu MÖ 600’lü yıllardan bugüne 3 imparatorluğa başkentlik yapmış bir kent. Geçmişte Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluklarının yönetim merkezi olan İstanbul şehrini iyi tanımak için, müzelerini de bilgili bir halde dolaşmak gerekiyor. Zira İstanbul’un niçin bu kadar köklü bir tarihe haiz bulunduğunu en iyi yansıtan şeyler zamanı yapıları ve müzeleri.

Bu yazıda İstanbul’un en etkisinde bırakan müzelerine, güzel fotoğraflar eşliğinde bir bakış atalım. İstanbul’un müzeleri hakkında azca malum gerçekler ışığında, bu zamanı eserler hakkında yeteri kadar şey bilip bilmediğimizi gözden geçirelim.

Ayasofya Müzesi

Ayasofya-Muzesi-Istanbul

Ayasofya, öğrencilik yıllarından beri en oldukça ziyaret ettiğim ve beni en oldukça etkileyen yapı oldu. Ayasofya’nın 537 senesinde inşa edilmiş bulunduğunu göz önüne alırsak, 1500 senelik bir zamanı mistik atmosferi ile iyi yansıttığını söyleyebiliriz. Ayasofya Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafınca, o devrin Ege topraklarından yetişen iki mimara yaptırılmıştı. Tralles (Aydın) şehrinden Anthemius ve Milet şehrinden Isidoros. Ayasofya diyince inanırım her insanın aklında bir şeyler canlanıyordur. O vakit Ayasofya ile ilgili azca malum birkaç hakikaten bahsedelim:

Ayasofya’nın devşirme sütunları

Ayasofya-Muzesi-Sutunlari

Ayasofya’nın inşasında, mimarlara verilen vakit aralığı dar olduğundan; antik şehirden toplanan bir kısım sütunlar kullanılmıştır. Mesela Ayasofya’nın merkezindeki sekiz büyük sütunun Efes şehrinden getirilmiş olduğu rivayet edilmektedir.

Ayasofya’nın depremlere meydan okuması

Ayasofya’nın etrafındaki tüm yapıların yok olmasına karşın, kendisinin ayakta kalmasının sebebi, mimarların tarihteki depremleri oldukça iyi inceleyip, yapıyı depremlerde esneyecek şekilde yapmış olmalarıdır. Ek olarak Ayasofya için formülü tam olarak bilinmeyen hususi bir harç kullanılmıştır. Ayasofya’nın duvarlarına bakmış olduğunuzda, harç ile kırılmış kırmızı kiremitlerin iç içe geçtiğini ve hususi bir karışım meydana getirdiğini görürsünüz.

Marmara Denizi’nin isminin mermerden gelmesi

Ayasofya’da kullanılan mermerlerin büyük bir kısmı Marmara Denizi’ndeki adalardan getirilmiş. Marmara’nın bu mermer bakımından varlıklı yapısı sebebiyle, tarihte bu deniz Mermer Denizi anlamında gelen Marmaron denizi denmiş. Ayasofya’nın duvarlarına bakmış olduğunuzda, mermerlerin ortadan ikiye bölünüp, damarlarının birer dekorasyon unsuru olarak kullanıldığını görürsünüz.

Topkapı Sarayı

Topkapi-Sarayi-Istanbul

Topkapı Sarayı, günümüzde maalesef yeşil alan bulmanın zor olduğu İstanbul’da ferahlık veren bir vaha şeklinde. Ustalaşmış bir gezgin rehberi olarak, tabiat ile iç içe yapısı ve manzarası sebebiyle bu zamanı eseri gezdirmeyi bilhassa severim. Topkapı Sarayı, İstanbul’un fethini takiben 1461 senesinde yapımına başlanan ve 1478 senesinde tamamlanan bir yaratı. Fatih Sultan Mehmet tarafınca inşa ettirilmiş ve 25 Osmanlı Padişahı burada yaşamış.

Ayasofya’da olduğu şeklinde, Topkapı Sarayı’nın da her ziyaretçinin fark etmediği birçok özelliği vardır. Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman şeklinde en kudretli padişahların yaşamış olduğu bu yapıyla ilgili birkaç ilgi çekici özellikten bahsedelim.

Topkapı Sarayı’nın Aslen Bir Kışla Olması

Topkapı Sarayı, aslen bir kışla olarak tasarlanmıştır. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethini takiben Beyazıt’ta bugünkü İstanbul Üniversitesi’nin olduğu yerde kurduğu Eski Saray’ı buraya taşımamış, ailesini tamamen orada bırakmıştır. Önceleri Topkapı Sarayı; padişahın ziyaretçileri kabul etmiş olduğu, spor yapmış olduğu, muharebeye hazırlandığı ve ofis olarak kullandığı bir yerdir. Sadece Kanuni Sultan Süleyman döneminde, Padişahın büyük bir aşkla bağlı olduğu eşi Hürrem Sultan’ın isteği ile padişahın haremi tamamen Topkapı Sarayı’na göç eder.

Harem Dairesinin Loş ve Ufak Odalardan Oluşması

Son yıllarda tv dizilerinin de tesiri ile Topkapı Sarayı’nın Harem Dairesi’ne ziyaretçi akını olmuş ve Harem çokça emin olun merakını cezbetmiştir. Sadece Harem, evvelinde bahsettiğimiz şeklinde Saraya sonradan taşınan ve adeta iğreti bir halde monte edilen bir yapı olduğundan, loş ışıklı dar odalardan oluşan ve ziyaretçide beklenen izlenimi uyandırmayan bir yerdir. Duayen tarihçi İlber Ortaylı; Harem’in bu hususi durumunu hem sonradan eklenmiş olmasına, hem de her insanın kendine ilişkin oda istemesi sebebiyle odaların bölünüp küçülmesine bağlamaktadır.

Klasik Osmanlı ve Avrupa Mimarisinin İç İçe Geçmesi

Divan-Odasi-Barok
Topkapı Sarayı Divan Odası (Barok)

Topkapı Sarayı’nda onlarca defa yangın çıkmış ve tekrardan restore edilmiştir. Bu sebeple aynı odanın içinde iki değişik devrin mimari unsurlarına rastlamak mümkündür. Buna örnek olarak Divan-ı Humayun içindeki iki odayı örnek verebiliriz. Odaların biri mavi çiniler ve kalem işleri ile süslü olup, klasik Osmanlı mimarisi izlenimi uyandırırken; bir diğeri ise barok ve rokoko şeklinde Avrupai mimari üslup ile bezenmiştir.

Divan-Odasi-Klasik
Topkapı Sarayı Divan Odası (Klasik)

Yerebatan Sarnıcı

Yerebatan Sarayı olarak da malum sarnıcın İngilizce lisanında Bazilika Sarnıcı anlamında gelen Basilica Cistern denir. Rivayete bakılırsa burada Konstantinopolis’in merkezinin su ihtiyacını karşılayacak bir sarnıç inşa edilmeden ilkin, bir kilise bulunmaktaydı. Bizans döneminde kiliseler Bazilika nizamında inşa edilmiş olduğu için, buraya da Bazilika Sarnıcı denmektedir.

Yerebatan Sarnıcı, Ayasofya ile aynı dönemde; aynı imparatorun talimatıyla inşa edilmiştir. İstanbul’un zamanı bir başkent olmasında büyük bir oranı olan Bizans İmparatoru Jüstinyen tarafınca yaptırılmıştır. Zira İmparator Jüstinyen; Ayasofya, Yerebatan Sarnıcı ve Aya İrini şeklinde yapıları yaptıran kişidir.

Yerebatan Sarnıcının Devşirme Sütunları

Yerebatan Sarnıcı içinde tamı tamına 336 tane sütun bulunu ve bu sütunlar Antik Yunan döneminden kalma. Sütun başlıklarına dikkatle baktığımızda, bu sütunların dor ve korint nizamında başlıkları bulunduğunu görürüz. Sarnıç en kolay anlamıyla bir su deposu olduğundan, buraya süslemeli sütunlar koymanın aslen bir anlamı yoktur. Bizanslılar bu sütunları, İstanbul’da kendilerinden önceki Yunan yerleşkesi olan Bizantion’dan almış ve bir anlamda geri dönüşüm sağlamışlardır. Sarnıcın 540’lı yıllarda yapıldığını ve 1500 yaşlarında bulunduğunu göz önüne alırsak, sütunların 2000 yıldan daha eski bulunduğunu bilmek, sarnıca ayrı bir anlam daha katmaktadır.

Yerebatan Sarnıcı’nı Dünyaca Meşhur Meydana getiren Medusa Heykelleri

Yerebatan Sarnıcı içindeki yürüyüş, sizi sarnıcın derinliklerindeki Medusa heykellerine götürür. Sütunlar devşirme olduğundan, değişik uzunluktadır ve dikkatli bakıldığında kısa gelen her sütunun altına bir taş parçası iliştirilip uzunluğu dengelenmiştir. Kendisine bakan insanları taşa çeviren meşhur mitolojik canavar Medusa’nın yüzünün kazındığı kayalar da aynı şekilde kısacık sütunların altına destek olsun diye Bizanslılar tarafınca sıkıştırılmıştır. Sadece Bizanslılar koyu dini inançlara haiz olan ve hurafelere büyük ehemmiyet atfeden insanlardı. Bu yüzden Medusa başlıklarının ikisini de düz koymamışlar, birini yan birini de ters çevirerek yere oturtmuşlardır. Kesinlikle rastlantı olmayan bu olgu, insanların Medusa ile göz göze gelmemek istemesinden oluşur.

İstanbul’un Sokakları

Balat-Sokaklari-Istanbul
Balat

İstanbul’un sokaklarının yüzlerce senelik zamanı her dönemiyle yansıtması, maalesef bir çok vakit içinde yaşayan insanların bile gözüne çarpmaz. Şehrin günlük rutini içinde, birer açık hava müzesi olan sokaklardaki zamanı eserleri görmeyiz yada görsek de tarihsel niteliklerini bilmeyiz. İstanbul’un zamanı yarımadası içinde bulunan her her semt ve o semtin sokakları; kendine özgü bir hikâyeye haizdir ve ziyaretçilerine anlatacak oldukça şeyi vardır. Bu yüzden, İstanbul’u ziyaret ettiğinizde, mevzusunda deneyimli bir gezgin rehberi ile gezmeniz, zamanı eserlerin daha oldukça farkına varmanızı sağlayacak.

İstanbul’un keşfedilmeyi bekleyen güzel sokakları, gizli saklı kalmış mücevherleri, yüzlerce senelik dükkânları hep zamanı yarımadanın içinde saklıdır. Bu sebeple Sultanahmet, Sirkeci, Eminönü, Beyazıt, Süleymaniye, Zeyrek, Vefa, Fener, Balat şeklinde semtleri adım adım gezmenizi ve bu görkemli tarihin farkına varmanızı tavsiye ederim. Normal olarak Karaköy, Galata, Pera ve Tarlabaşı şeklinde görece olarak genç semtler de kayda kıymet bir tarih barındırıyor.

Saydığım bu semtler içinde Fener ve Balat, son yıllarda gittikçe artan bir ilgiye mazhar olmakta ve sokaklarında semtin dokusuna yakışan güzel işletmeler açılıyor. Özünü halen sakınan dokusu ile bir kentsel dönüşüme kurban gitmeden, Fener ve Balat semtlerini iyice gezmenizi tavsiye ederim. Zira Osmanlı dönemindeki İstanbul’un mozaik misali iç içe geçmiş kültürel ve dini yapısını en güzel yansıtan sokaklar, Fener ve Balat semtlerindedir. Bu semtleri gezerken, bir seyahat rehberine gerekseme duyarsanız Fener Balat Gezilecek Bölgeler adlı yazımıza da göz atabilirsiniz.

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
cool
Cool
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Viyana Blog - Güncel Haberler ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!