Türkiye’de suyun diğeri yanı ile bağları olanların aşina olduğu bir yerleşim yeri Kavala. İstanbul‘a bir tek 4 saatlik bir mesafede yer edinen Kavala, Osmanlı tarihinden tanıdığımız Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın da memleketi.
Aslolan enerjisini Osmanlılar zamanında kazanan ve Makedonyalı Büyük İskender’in doğum yeri olan Filippe’yi de içinde barındıran Kavala son yıllarda Türk turistlerin uğrak noktasına dönüşmüş. Bilhassa Trakya ve İstanbul’da yaşayanların hafta sonu tatillerini değerlendirmek suretiyle ziyaret etmiş olduğu Kavala, Osmanlı izleriyle, mübadele ile ya da Yunanistan ile bağları olanlar için bayağı bir gezinsel merkezden fazlaca daha fazlasını ifade ediyor.
Korunaklı limanı ve limanın derhal üstünde yer edinen kalesiyle Osmanlı Devleti’nin mühim limanları içinde yer edinen Kavala’ya girerken havanın sıcaklığı ile kentin sıcak yapısı sarıyor derhal hepimizi.
Ege’nin sahil şeridindeki gezinsel merkezlerimize benzeyen Kavala’nın girinti çıkıntılı kıyılarında fazlaca sayıda dinlence köyü ve yazlık site bulunuyor.
Seyahatimizden bir tek bigün ilkin internetten ayarladığımız apart Kavala kent merkezine 11 km. mesafede bulunan Nea Iraklitsa’da yer ediniyor.
Öğle saatlerinde giriş yaptığımız Kavala’da ilk olarak kiraladığımız aparta giderek günü dinlence ve deniz ikilisiyle tamamlayıp, karnımızı doyurmayı planlıyoruz.
Bir sonraki gün ise Kavala kent merkezinde tur attıktan sonrasında Selanik’e düşecek yolumuz…
Nea Iraklitsa
Kavala’nın en popüler dinlence bölgelerinden olan Nea Iraklitsa irili ufaklı birçok otel, yazlık, barıncak ve apartla tatilcilere değişik alternatifler sunuyor. Kavala ile arasındaki 11 km’lik mesafe yolun girinti ve çıkıntısı sebebiyle ortalama otuz dakikada kat edilirken, bilhassa Sırp, Bulgar, Rus plakalı araçların çokluğu bölgeye olan ilgiyi gözler önüne seriyor.
Iraklitsa Plajı’na 800 metre uzaklıkta olduğu ön bilgisiyle arayışa başladığımız Villa Kirki’ye tahmin usulü yaklaşırken, sonunda bir tabela ile doğru noktaya ulaştığımızı anlıyoruz. Havanın maksimum sıcağa ulaşmış olduğu anlarda yokuşun tam ortasında sağa sola bakarken, tabelasını gördüğümüz sadece girişini bir türlü bulamadığımız Villa Kirki’yi aramaktan yorgun düşüyoruz.
Apartı ha bulduk ha bulacağız heyecanı ile annem ve babamı otomobilde bırakıyoruz. Annemler eşyalar ile sıcağın altında beklerken,önümüze gelen 3-4 kapıyı çalıp Villa Kirki nerede sorusunu yöneltiyoruz. Daha sonradan her birinin birer yazlık ev bulunduğunu anladığımız site içinden çıkıp bir miktar daha yokuş tırmanarak Villa Kirki’deki sıcak karşılamaya merhaba diyoruz.
Bir aile işletmesi olan Villa Kirki’de yoğun sezonda 4 kişinin ev konforuyla rahat şekilde kalabileceği apartın günlük fiyatı 65 euro civarında.
Villa Kirki’nin ilk Türk konukları olma şerefine nail olarak apart sahibi tarafınca birkaç ufak hediyeyle sevindiriliyoruz. Deniz kabuğundan yapılmış Kavala magneti ve Kavala gezinsel haritası yüzümüzü gülümsetirken apart işletmecileriyle mini bir sohbetin içinde buluyoruz kendimizi. İnternet vesilesiyle fazlaca sayıda Türk’ün rezervasyon yaptırdığını sadece son dakika iptalleriyle rezervasyonlarını sonlandırmalarına anlam veremediklerini özetleyen işletmeci hanım bunun sebebi mevzusunda bizlerden düşünce almaya çalışıyor. Türklerin kararsızlığına asla girişmeden kredi kartı ile ödeme imkanı olmaması benzer biçimde sebepleri sıralayıp Türkiye ve Türkçe üstünden gülümseten diyaloğumuzu bitiriyoruz.
İstanbul’dan birkaç ufak mola haricinde durmadan geldiğimiz Iraklitsa’da karındoyurma ve denize girme vakti geldi. Üstümüzü değiştirip bir şeyler yiyecek suretiyle Iraklitsa Plajı’na geçiyoruz.
Ege Denizi’nin en şimal noktalarından birinde sıcak havanın denizden esen hafifçe esintiyle yüzümüzü çarptığı dakikalarda hem kredi kartını kullanabileceğimiz hem de manzarası güzel bir mekan olsun anlayışıyla birkaç tur attıktan sonrasında her birimizin damak zevkine hitap edecek bir yere oturuyoruz.
Deniz mahsulü ve peynir tüketmeyen benim için oldukça zor geçen bu sahil turlarında ailemin seçimi deniz mahsullü pizza olurken, ben içinde fazlaca sebze bulunan pizzada karar kılıyorum. Aslına bakarsak Yunanistan seyahatlerimde en kolay tüketebildiğim şey bizdeki dönerin Yunan versiyonu vaka gyro (giros) sadece oturduğumuz mekanda anladığımız kadarıyla gyro yok
Yunan birası Mthos eşliğinde serinleyen yemeği şarjı diplerde olan telefonlarımızı şarj etme imkanı ile taçlandırıp derhal önümüzde bulunan plaja atıyoruz kendimizi.
Yunanistan’da plajlara giriş tutarı çoğu zaman yok.
Üstünde tesis olan ve çoğu zaman derhal arkasında bir kafe ya da restorana bağlı olan plajlardaki imkanlardan ücretsiz bir şekilde yararlanılabiliyor. Yalnız içtiğiniz ya da yediğiniz ürünlerin ücretini ödeyerek plajda istediğiniz kadar kalabiliyorsunuz.
Türkiye’deki gezinsel sahillerde alıştığımız yüksek fiyatlar Yunan sahillerinde yok. İnsanları kazıklama mantığına bürünmediklerinden soğuk kahveyi (frappe) 3 euro, birayı da gene 3 euro averaj fiyatlarla içebiliyorsunuz.
Çoğu zaman çoluk çocuk Rus turistlerin tercih etmiş olduğu plajda güç bela bulduğumuz iki şezlonga yerleşip, sonradan o kadar da serin olmadığını farkettiğimiz denize bırakıyoruz kendimizi.
Bir halde Yunanistan topraklarına gelmiş saat ya da incik boncuk satan fazlaca sayıda zencinin kısa anonslarıyla süre geçirdiğimiz plaj, kimsenin hiç kimseye karışmadığı her insanın kendi halinde takıldığı havasıyla insanı rahatlatıyor.
Hava kararana dek ayrılmayı planlamadığımız Iraklitsa Plajı karayoluyla geldiğimiz Yunanistan’da ilk nefes aldığımız nokta olarak zihinde saklayacağımız anılara tanıklık ediyor.
