Balkanlarda büyük kavga ve kıyımın yaşandığı topraklardayız. Hedefimizde Mostar var. Konaklama yaptığımız Dubrovnik ile 140 km.lik bir mesafede olan Mostar, Türklerin yakından tanımış olduğu, adını sık sık duyduğu yerlerden biri.
Cenup Dalmaçya kıyılarından, Dubrovnik’ten başlamış olan otobüs yolculuğumuzda mesafeler kısa olmasına karşın çetin coğrafi şartlar sebebiyle ulaşım süreleri artıyor. Sadece bu uzun saatler eziyetten ziyade görsel anlamda keyfe dönüşüyor en açık ifadeyle. Yugoslavya Federasyonu’nun dağılmasıyla birlikte ortaya çıkan devletlerden önde gelen Bosna-Hersek Cumhuriyeti iki ayrı alt etnitikeden meydana geliyor. Biri cumhuriyete adını veren Bosna-Hersek Federasyonu diğeri de Sırpların oluşturduğu Sırp Cumhuriyeti. Bu coğrafyaya ilgi duyan ve ülkenin adını sık sık söyleniş edenler dahi bu ayrımın bilincinde değiller. Oysaki iki alt devlet toprakları yüzde 51- yüzde 49 şeklinde keskin ayrımlarla paylaşmış durumda. Hatta son dönemde Sırp Cumhuriyeti’nin Bosna Hersek Federasyonu’ndan ayrılma çabaları da yüksek sesle dile getiriliyor.
Sınır kapıları
Dubrovnik’ten ayrılıp şimal koridorda yol alırken o kadar da uzun bir süre geçmeden Hırvatistan ile Bosna-Hersek’i ayıran sınır kapısına ulaşıyoruz. Bölgede ayrışma yaşandığında ayrışmaları körükleyen egemen güçler, sınırlar çizilirken de işin içine dahil olmuşlar. Hırvatistan Adriyatik kıyılarının tamamını alırken arada kalan 12 km.lik kesim Bosna-Hersek’e bırakılmış. Neum adında olan bu Bosna şehri, ülkenin denize oluşturulan tek nefes alma merkezi. Sadece meydana getirilen anlaşmalar sebebiyle Neum’da liman kurulması yasak. Karasal iklim altında, büyük dağlarla çevrili ülkede yaşayan Bosna-Hersekliler yazları bu bölgeye gelip dinlence yapıyorlarmış. Sınırların bu şekilde çizilmesiyle birlikte Dubrovnik’ten kuzeye, Mostar’a giderken ilkin Bosna’ya sonrasında Hırvatistan’a ve son kez tekrar Bosna’ya girmek zorunda kalıyoruz. Bu yabancılar için daha oldukça gümrük ve sınır kontrolü anlamına geliyor.
Hırvatlar ve Boşnaklar karşılıklı geçişlerde birbirlerine oldukça güçlük çıkarmıyorlar. Sadece AB vatandaşı değilseniz bilhassa Hırvat gümrüklerinde sıkı kontrollere doğal olarak olabiliyorsunuz.
Neum’dayız…
Bosna-Hersek’in Adriyatik kıyısındaki tek kenti olan, sadece limanı bulunmayan Neum’da mola veriyoruz. Mostar’a gitmek için bir kez daha Hırvat topraklarına uğrayıp hemen sonra Bosna sınırlarına tekrar merhaba diyeceğiz.
Bosna-Hersek’in para birimi Konvertibl Mark, özetlemek gerekirse KM olarak ifade ediliyor. 1 Kovertibl Mark 4 Hırvat Kunasına, 2 Konvertibl Mark ise 1 Avroya eşit. Neum’da fiyatların Hırvat parası Kuna’ya nazaran yazıldığına sevinirken aslına bakarsak gördüğümüz tarifenin Kovertibl Mark bulunduğunu farkedince hayal kırıklığı yaşıyoruz. 50 euro sente eşit olan 1 KM ile alışveriş yapmak bu tarifeyle oldukça mantıklı görünmüyor. Karşılaştırmalı para birimlerinden sonrasında küçük kafa karışıklığıyla yolumuza devam ediyoruz.
225 km. uzunluğu ile bölgenin en mühim nehri olan Neretva’nın suladığı verimli vadide onlarca çeşit ziraat ürünü yetiştiriliyor. Akdeniz ikliminin ılıman tesiri bu vadide yakından hissediliyor. Mostar’a doğru kıvrılırken Hırvat topraklarından bir kez daha ayrılıyoruz. Metkoviç sınır kapısı iki ülke içinde yer edinen sınır kapılarından bir diğeri. Arka arkaya sıralanmış otobüsler, tırlar ve hususi araçların girmiş olduğu kuyrukta uzunca bir bekleme süresinden sonrasında Hırvatistan’dan Mostar’a oluşturulan kapıdan Bosna topraklarına giriyoruz. Kısa sürede iki ülke içinde bu kadar sık taraf değişiklik yapmak iyice düşündürüyor bizleri…
Osmanlı Köyü Poçitel
Mostar’a doğru ilerlerken Neretva vadisinde yer edinen tipik bir Osmanlı köyü olan Poçitel’e geliyoruz. Bölgeyi ziyaret eden Türk gezgin kafilelerinin mühim bir durağı olan köy, camisi ve yaşam tarzıyla dikkat çekiyor. Köyün girişindeki kahvede Türk Çayı’na özlem kalanlara müjde veren “Türk Çayı bulunur” yazısını gören hepimiz koşturuyor.
Boşnakların anlayamadığı, Türklerin hemen hemen cumhuriyet döneminde yeni yeni tanımaya başladığı çayın Balkanlara iyi mi taşındığı… Çay bölge dillerine de Türkçe’den geçmiş. Boşnakça’da çay “Caj” şeklinde yazılıyor. Bizdeki “ç” harfinin altında yer edinen kuyruk Boşnakça’da c harfinin üstünde yer bulmuş. Söyleniş ise nerede ise aynı. Osmanlı döneminde Hersek eyaletine bağlı olan Poçiteli Türk tehdidi ile beraber Hırvat-Macar Kralı’nın yaptırdığı kale ile yüksek güvenlikli bir hale getirilmiş 1465 senesinde. Mühim bir gözetleme merkezi olabilecek köyün varlığı Osmanlı İmparatorluğu tarafınca fark edildikten sonrasında köy Osmanlı egemenliğine geçmiş. Kale yapısı genişletilen köyde Türk izleri de yayılmış. Cami, medrese, hamam, saat kulesi benzer biçimde yapılarla köy bugünkü görünümüne kavuşmuş. 415 senelik Osmanlı egemenliğinin yansıması olarak bugün Poçitel Cami’nin içinde hala Türk bayrakları asılı. Oldukça engebeli bir arazide kurulan köyün nüfusu oldukça azca. 90’lı yıllarda yaşanmış olan yıkım günlerinde adam nüfus iyiden iyiye azalmış. Muharebede eşlerini kaybeden hanımefendiler gelen turistlere meyve satarak geçimlerini sağlama mücadelesi veriyor. Gene elişi ürünler ve hediyelik eşya satışı her köşede yapılıyor. UNESCO’nun Kültür Mirası Sıralaması’ne soktuğu köydeki tepe, heybetli şekilde tüm konukları selamlarken arkadan kendi halinde akan Neretva Nehri hepimizi büyülüyor. Taş merdivenlerde kaymadan adım atma mücadelesi verirken Hacı Ali Cami avlusunda soluklanıyoruz. Birkaç yüzyıllık yaşı ile saygı duyduğumuz caminin bombardıman esnasında ağır hasara uğradığını ve UNESCO tarafınca onarıldığını öğreniyoruz sonradan. Köyü seyretmek ve soluklanmak için verilen aranın sonu geliyor hızlıca. Otobüslere bindiğimiz benzer biçimde senelerden beri görmek için merakta olduğum Mostar’ın büyüsüne yaklaşıyoruz adım adım… Kaddafi’nin 1966 senesinde pilotluk eğitimi almak için kente geldiğine dair garip bir bilgiye de ekliyor rehberimiz. O yıllarda askeri açıdan mühim üslere merkezlik ediyormuş kent.
Mostar’a giriş…
Rehberimizin anonsuyla birlikte Poçitel’den 1 saat kadar geçtikten sonrasında Mostar sınırlarına girdiğimizi farkediyoruz. Başımızı sağa çevirdiğimizde gördüğümüz o köprü tüm kafilenin tüylerini diken diken ediyor. Hepimiz sarılmış olduğu fotoğraf makineleri ile köprüyü fotoğraflarken tarihe tanıklık etmiş köprüye yaklaşıyor olmak heyecanımızı arttırıyor soluksuzca. Ortalama 105 binlik nüfusu ile Hersek eyaletinin başkenti olan Mostar Bosna’nın beşinci en büyük şehri. Daracık sokakları, Türk izleri ve en önemlisi 90’lı yılların harp görüntülerine evsahipliği yapmasıyla tüm dünyanın anılarında mühim bir yere haiz.
Şimdilerde bölgenin en büyük kilisesi olmaya hazırlanan devasa din merkezinin yanına parkettikten sonrasında otobüsümüzü rehberimizle birlikte daracık sokaklara doğru ilerliyoruz. Köprüye bizi götürecek dar sokağa adım atmadan ilkin aşmak suretiyle beklediğimiz kavşak Mostar’ı geçmişte ikiye ayıran çizgiymiş. Çizginin ötesi Müslümanların yaşam alanı, bizim beklediğimiz arka kısım ise Sırpların yaşamış olduğu bölgeymiş. Birazcık dikkatli bir şekilde binalara baktığımızda derin mermi ve bomba yaralarını fark etmemek mümkün değil. Açıkçası Avrupa’nın göbeği sayılacak bir yerde bu aşama ağır hasarlı binalara rastlamak insanlığımızı sorgulatmaya fazlasıyla yetiyor. Savaşın o soğuk yüzüyle karşı karşıya gelmek hastalık ve tarifi mümkün olmayan duyguları hissettiriyor. Bir yanda cami, yanında kilise ve birazcık ötede sinagog… Hepsinin orta yerinde ise şehitlikler… 1993’ün hayatlarındaki son günleri olan bu insanların ortak kaderi harp mağdurları olmaları. Her binada, ara sokaklarda mermi ve şarapnel izleriyle yürüyüş… Yakın tarih canlı canlı vuruyor yüzümüze.
Eski köprüye (Stari Most) yaklaşıyoruz. Osmanlılar zamanında meydana getirilen ve harp esnasında yıkılan Mostar Köprüsü tekrardan inşa edilmiş. Köprü tekrardan yapılırken mümkün olduğunca nehirden parçalar aranıp bulunmuş, sadece doğal olarak ki eski görüntüsü yerine, daha yeni bir köprü çıkmış. Her neyse ki tüm ölçüleri ve mimari özellikleri bire bir aynı. Savaştan ilkin kent daha oldukça Müslüman yapıdayken, şimdi Mostar Köprüsü ile ortadan ikiye ayrılmış. Bir tarafında Müslümanlar öteki tarafında daha oldukça gayrimüslimler oturuyor. Cenk bitmiş ve her şey unutulmuş benzer biçimde görünse de iki tarafı karşı karşıya getiren dostluk müsabakalarında bile güvenlik güçlerinin müdahalesinin gerektiği durumlar yaşanabiliyormuş.
Köprünün hikayesi
Neretva Nehri üstünde Mimar Sinan’ın talebesi Mimar Hayruddin tarafınca 1566 senesinde inşa edilen köprüde 456 kalıp taş kullanılmış. 24 metre yüksekte, 30 metre uzunlukta ve 4 metre genişlikte döneme nazaran ileri teknoloji ile hayata geçirilen köprü yürekli sporcuların atlama platformu olarak kullanılmış. Geleneklere nazaran şehrin erkekleri nişanlılarına cesaretlerini ispatlamak için düğün öncesinde bu köprüden atlarlarmış. Hala köprü üstünde şov yapmayı bekleyen mayolu erkeklere rastlanabiliyor. Ortalama 30 Euro karşılığında köprüden nehrin serin sularına atlamayı bekliyorlar.
1992 senesinde ilkin Bosnalı Sırplar, 1993’de ise Hırvat tanklarının saldırıları ile tamamen yıkılan köprünün dev taşları Neretva Nehri’nin sularına gömülmüş. Mostar’ın hoşgörü ve kültürel çeşitliliğinin sembolü olan köprünün yıkılmasıyla birlikte ayrılıklar daha da artmış. Cenk döneminde bölgedeki tüm köprüler yıkıldığından İngilizler Mostar üstüne yaptıkları geçici bir demir köprüyle iki yakayı birleştirmeyi başarmışlar uzun bir aradan sonrasında.
2004 senesinde Prens Charles tarafınca tekrardan oluşturulan Mostar Köprüsü Türk inşaat şirketinin titiz emek harcamaları ve internasyonal yardımlarla eski haline getirilmiş. Bu yardımlarda Türkiye’nin de oranı büyük. Günümüzde Hırvatlar nehrin batısında Boşnaklar ise nehrin doğusunda yaşamayı sürdürüyorlarmış. Kısaca Mostar iki halkı ayıran bir görünümde. Cenk esnasında göç eden Sırplar ise tekrar bölgeye dönmemiş.
Kısa turumuzda karşılaştığımız Türkiye Cumhuriyeti Mostar Başkonsolosluğu ile yüzümüz gülümserken, Türk bayrağına buralarda sık sık rastlamak mümkün. Geleneksel Boşnak tatları için Mostar’a gelen nerede ise her insanın uğramış olduğu Şadırvan’a gidiyoruz. Meşhur yanıt cici (Boşnak Köftesi) siparişi veriyoruz.
Bugün vatanımızda İnegöl köfte olarak bildiğimiz köfte Bosna topraklarından yadigârmış. Boşnakların Anadolu’ya göçleri ile birlikte yiyecek kültürleri de topraklarımıza taşınmış. Hırvatistan’dan sonrasında oldukça mütevazi bir görüntü sergileyen Bosna-Hersek sokaklarında fiyatlar da oldukça uygun. Dört kişilik güzel bir yemeğe ortalama 25-30 Euro civarında bir hesap ulaştığında fazlasıyla memnun oluyoruz. Balkanların en güzel duraklarından önde gelen Mostar’ın daha oldukça turiste ihtiyacı var soluklanabilmek için. Bu yüzden Türkiye’ye Türk vatandaşlarına sesleniyorlar. Tarihin ortak sayfalarında beraber yer aldığımız Boşnakların çağrılarına kulak vermeliyiz diye düşünüyorum. Alışılagelmiş, klasik turlar yerine daha değişik tecrübeler için Bosna-Hersek denenmeli.