Ruh eşi arama yanılgısı nedir?

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Son yıllarda “Ruh eşimi arıyorum” söylemlerinin arttığını, neredeyse çevremde yakından tanıdığım ya da azca tanımadığım birçok kişinin sohbetlerinde tanık oluyorum. Esasında bu eskilerin masallarda anlatılan “Beyaz atlı prens” hayalinin bir başka hali olmalıdır diye düşünüyorum. Aranan ruh eşinin tarifine ulaşınca, eğitimli, yakışıklı, güzel, atletik yapılı, kadınsa kum saati modeli kıvrımlı vücut şekilli, varlıklı, görgülü, iyi ailesi olan, karizmatik, asil, iyi giyinen, cömert, eli bol, anlayışlı, centilmen, koruyucu, kollayıcı, sözünün eri, sadık, zarif, konuşkan, bununla beraber iyi bir dinleyici, tutkulu aşık, sevgilisinin üstüne titreyen, hesap veren, düşünce soran, tüm gün kontakt halinde, hediyeler alan, çiçekler gönderen, sürprizler meydana getiren şeklinde vs. bu tanımı içeren şahıs ile sadece ilişki yaşanabilirdi.

Bu eş arayışındaki kriterlerin neredeyse bir insanoğlunun taşıyamayacağı seviyede ve talebinde bulunduğunu düşünüyorum. Bu sadece yaşamı asla deneyimlememiş, çömez bir zihnin tarifi olarak kabul edilebilir. İnsanın biyolojik (Fizyolojik, hormonal, genetiksel, zihinsel) ve sosyolojik (Çevre, aile, eğitim, iktisat) açıdan uyumlu değilse bu birlikteliğin sürdürülebilir olması oldukça zor olsa gerek.

Arayışında olduğunuz kişiye acaba siz ne kadar uyuyorsunuz, bundan dolayı ilk olarak tanımladığınız şahıs, sizin özelliklerinizde biriyle olmak ister mi diye kendinize sormanız gerekir. O kişiyle bir denge var ise ve bu iki kişinin bununla beraber ortak yaşamlarına dair bir anlam beraberliği oluşturabiliyorlarsa kısaca hikayeleri aynıysa sadece bu insanoğlu uzun soluklu beraberlik kurabilirler.

Yaşam amacı ve temposu aynı olmayan bireyler önünde sonunda ilişkilerinde başarı göstermiş olamazlar. Şu şekilde ki; eşlerden biri devamlı kendisini yetiştirmek, öğrenmek, keşfetmek, dünyayı dolaşmak, yeni lezzetler tatmak istiyor ve diğeri de durağan, evinde, yaşamı fazla heyecanlı hale getirmeden, rutin, konforlu şekilde kendi alanından çıkmak istemeden yaşam geçirmek isterse bu çiftin birbirlerinden beklentilerini karşılamaları zor ve birbirlerini mutsuz etmeleri doğaldır. Eş seçerken, bizlere benzer ve makul insanı kendimize seçmeliyiz.

Muhteşem kişiyi arama yolculuğu daha doğrusu olmayan bir kahramanın arayışı, kişinin kafasında yarattığı ideal ilişkiye erişme düşsel hüsrana uğratır. Nedenine ulaşınca bu kişinin hiçbir şekilde gerçek yaşam deneyimi olmamasındandır. Gerçek hayatta insanların sorumlulukları, mücadeleleri, bireysel beklentileri ve amaçları vardır ve kişinin en önce kendisini gerçekleştirme ihtiyacı önceliğidir.

İlişki içinde devamlı talepkar, sürreal beklentiler içinde, heyecanın dorukta tutulduğu bir hal içinde olmak sadece birlikteliğin ilk üç ayına kadar olabilecek bir durumdur. Bu sebeple ilk üç ayda şahıs hormon kokteyli içinde olduğundan beynin akıl yürütme merkezi dönem dışı kalır, öteki kısımları, dürtüsel, duygusal, itkisel kısımları yoğun ve etkin haldedir. Bu durumda olan insanoğlunun muhakeme kabiliyeti ve gözlem kabiliyeti minimum seviyeye iner. Dolayısı ile kişinin doğru değerlendirebilme becerilerinin zayıflığının tesiri ile Yeşilçam, Hollywood ve masallarda geçen duygusal “Sonsuza kadar mutlu oldular” senaryolarının ispatlandığını “Ruh eşini” bulduğunu düşünebilirler.

İlk üç aydan sonrasında fizyolojik bir gerçek olan hormonal seviyenin azalması ile şahıs beynin ön kısmı ile düşünmeye adım atar. Akıl yürütme merkezinin devreye girmesi ile karşınızdaki kişinin hareketlerine dikkat etmeye, sizin için esasında uygun mu değil mi diye tartmaya başlarsınız. Eğer minik de olsa cinsellik haricinde ortak noktalar bulduysanız o ilişki iki yıl kadar yüksek dozda çekim ile devam edebilir. Sebebine ulaşınca ilk üç aydan sonrasında hormonal salınımın sırayla adrenalin, dopaminden sonrasında oksitosin hormonu devreye girmiştir. Fakat iki senenin sonunda oksitosun hormonunun salınımı kısaca bu hormonun sağlamış olduğu tutku diye tanımladığımız duygu azalmaya adım atar hatta üç seneye doğru artık karşımızdaki kişiye karşı hormonların salınımı oldukça oldukça azca seviyelere iner. Bu da kişilerin birbirlerine şu tanıdık suali “Sen eskiden bu şekilde değildin?” sorusunu sormalarını sağlar.

Aslen o şahıs hep öyleydi fakat sen daha yeni iyi mi biri bulunduğunu görmeye başladın. İnsanların ilişkilerinin başlangıcında hormonların da tesiri ile en iyi hallerinde olurlar. En müthiş fedakarlıkları yaparlar, örnek, kent haricinde uzak bir yerde olan sevgilisi için asla uyumadan ona sürpriz yapmak için seyahat yapmış olup yanına gider, sevgilisine yalnız bir çiçek verir ve geri döner. Ona ne kadar aşık bulunduğunu bu hareketiyle gösterir. Esasında psikolojide bu hale manik hal denir. Duyguların zirve noktasına ulaşmış olduğu andır. İşin gerçeği bu durum geçicidir, bir yaşam boyu aynı jestleri beklemek kişiyi hayal kırıklığına uğratır.

Diyelim ki sevgiliniz iflah olmaz bir duygusal, devamlı sizi arıyor, sürprizler yapıyor, çiçekler gönderiyor, hediyeler alıyor bu kadarı bile kişinin 7/24 düşüncesinin ve eylemlerinin sizin için mesai harcamasını gerektirir ki bu insan ne vakit çalışacak, ne vakit hayata dair kendisini ve işinin sorumluluklarını yerine getirebileceğini düşünmelisiniz. Sizce bu insan için kendi işinde emek vermesi ve günlük gereksinimlerini karşılaması imkansızlaşmaz mıydı?

Çalışabilmesi için kişinin işi içinde minimum sekiz saat mesai tüketmesi ki muhtemelen iş temposu sekiz saatten fazla sürecektir. Bedensel ve zihinsel yorgunluğunu hiçe sayarak, kendi zihnini boşaltmadan, arkadaşları ile buluşup rahatlamadan, yalnız ilişkisine vakit harcanması ve emek vermesi, kendisini unutup, sevgilisinin isteklerini yerine getirmesi sizce mümkün müdür? Doğal olarak ki değildir insanoğlunun cebinde ne var ise onu verir eğer mutluluk var ise mutluluk, mutsuzluk var ise mutluluk vermesini bekleyemezsiniz. Bu yüzden kişinin kendi kendisini memnun edebilmesi için ona alan tanımalı ve size kafası rahat bir halde gelebilmesi için izin vermelisiniz.

Gelelim her güzel duygu hissettiğimiz, etkilendiğimiz kişinin “Ruh eşi” olma ihtimaline, bu duyguyu ilk olarak veren hormon adrenalin’dir. İki tarafında tanıştıklarında birbirlerine çekilme, her dakikalarını bir arada geçirme isteği bu hormon yardımıyla gerçekleşir. Esasında işin temelinde kolay evrimsel gerçek vardır. Feromon hormonu kişiye çekilmeyi, hoşlanmayı sağlar, bu kokusuz fakat beynin algıladığı hormon bilinçaltına, sıhhatli bebek yapabileceği sinyalini verir. Bu yüzden de şahıs, biyolojik bir çekimle ilişkiye adım atar. Fakat bu bilimsel gerçek yerine daha ulvi bir anlam ile buluşturup şekillendiğinde insana hoş gelir. Dolayısıyla sevgilinizin yalnız sizin için yaratılmış olma düşüncesi daha bu senaryolar içinde tercih edilendir.

Idrak ile yaşayan insan, dünyasını resmettiği şekliyle yapılandırmak ister. Bu güzeldir pek doğal olarak fakat yaşamın gerçeklerini hesaba katmanızı engellemiş olan bir durumdur. Her karşınıza çıkan kişiye “Galiba bu benim ruh eşim” demek kendinize ve karşınızdaki kişiye yapacağınız en büyük haksızlıktır. Kişilerin “Ruh eşi” tanımını yapabilmeleri ve bu durumu fark edebilmeleri için birlikte uzun yılların geçmesi gerekir, hormonal etkilerin kalmadığı fakat seneler içinde birbirini destekleyen, birbirinden keyif alan, karşılıklı konuşan, dinleyen ve gülebilen insanoğlu haline gelenler, daha yüksek bir aşk seviyesine çıkarlar işte o vakit o şahıs için benim “Ruh eşim kabul edebilirsiniz.

Zeynep Fiil ŞENKAL

Spor Psikoloğu

www.eylemsenkal.com

www.aysetolga.com

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
cool
Cool
Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Giriş Yap

Viyana Blog - Güncel Haberler ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!