Yukarı Avusturya’da Salzkammergut bölgesinde bulunan Hallstatt Köyü, Alplerin eteklerinde sizleri sessiz bir şekilde karşılayan ufak masalsı bir köy. Avusturya’nın en eski yerleşim birimlerinden önde gelen bu köyün en mühim özelliği, dünyanın en eski tuz madenine haiz olması. Tuz, eski zamanlarda köyün en mühim geçim deposu iken şimdilerde ise film setini çağrıştıran ufak sokakları ve binalarıyla geçimini turizmden sağlıyor.
Salzburg’dan iki buçuk saat, Graz’dan ise 3 saat tren yolculuğu yapılarak Hallstatt’a ulaşılabilir. Hallstatt bu şehirlerden günübirlik ziyaret için ideal. Viyana ise birazcık daha uzak alıyor. Alplerin içinde yemyeşil kıvrımlı yollardan geçerken, bu ufak köy siz daha trendeyken sizi tesiri altına alıyor. Minik tren istasyonuna vardığınızda sizi ufak feribotlar karşılıyor ve sizi Hallstatter gölünün sakin sularından geçirerek o masalsı köye ulaştırıyor. Trende başlamış olan masal, köye yaklaştıkça sizi daha da içine alıyor.

Hallstatt Gezilecek Bölgeler
Dünyanın en eski tuz madenine haiz olan Hallstatt halkı, yüzyıllardır tuz ticaretiyle uğraşmış. O dönemlerde tuz ticareti o denli mühim bir gelir kaynağıymış ki tuza beyaz altın adını vermişler. Bunun sonucunda da köy halkı hep iyi koşullarda yaşamış. Köye adımınızı atar atmaz gözlerinizi alamadığınız sokaklar ve varlıklı barok mimarisi, köydeki refahın sonucu denebilir.
Feribottan inip de köye ilk adım attığınızda yapılacaklar sıralamasında ilk olarak UNESCO Dünya Mirası sıralamasında bulunan Hallstatt’ın temel geçim deposu olan tuz madenini ziyaret etmek için Salzberg’e tırmanmak olmalı. Salzberg dağında bulunan madene füniküler ile inip çıkmak mümkün. Füniküler, feribottan indiğiniz yere bir tek 10 dakika yürüyüş mesafesinde. Güzellikler içindeki Hallstatt benzer biçimde ufak bir kasabanın bir pozitif yanları da her yere yürünebiliyor olması.

Fünikülerin derhal çıkışında ilk olarak sizleri “Glückauf” tabelası karşılıyor. “Glückauf” terimi Alman madencilerin birbirlerine talih dilemek ve merhaba vermek için kullandıkları gelenekselleşmiş bir terim. Türkçe’deki karşılığı “İyi şanslar” olarak tanımlanabilir.
Fünikülerin derhal ilerisinde ise gölün tamamını ve Hallstatt’ı tepeden görebildiğiniz enfes bir görünüm terası var. Burada manzaranın tadını daha oldukça çıkarmak isteyenler için bir kafeterya da mevcut.
Terası geçince maden girişine ulaşmak için ortalama 300 metrelik bir yürüyüş yolu var. Hallstatt halkı, tarih öncesi çağlarda ölülerini bu bölgelerde dağın gölge kısımlarına gömerlermiş. Bu kalıntıların ilk keşfi arkeologlar tarafınca değil, gene dağda çalışan madenciler tarafınca olmuş. Mezarların ise bir tek bir kısmı keşfedilmiş durumda.

Tepede, madencilerin yanı sıra ufak kulübelerde taş bekçileri de yaşarmış. Görevleri ise dağın eğimli yerlerinde ve yar kenarında bulunan kayaları yok edip, aşağıda bulunan yaşam alanlarını korumakmış. Halkın koruyucu azize olarak benimsedikleri Azize Barbara heykeli de tepede bulunmaktadır. Efsaneye nazaran Azize Barbara hristiyanlığı seçtiği için babası tarafınca üç yıl süresince bir kuleye kapatılmış sadece burada babasına karşı gelmiş olarak vaftiz edilmiş.
Bunu öğrenen babası kendi elleriyle Barbara’nın boğazını kesmiş ve keser kesmez bilinmeyen bir güç tarafınca vücudundan ışık saçarak öldürülmüş. Barbara öldürüldüğünde 29 yaşındaymış. Bu yüzden onun anısına madencilerin üniformasında 29 düğme bulunuyormuş ve azizenin kulede hapsedildiği seneler içinse 3 düğme daima açık bırakılırmış.
Patika yol bittikten sonrasında tuz madeninin aslolan girişine ulaşılıyor. Girişte koruyucu giysiler giyinip, rehberle buluştuktan sonrasında tur başlıyor. Tuz madeni en naturel haliyle korunmuş, içeride tuz madenlerinin iyi mi oluştuğu, tuzun iyi mi elde edilmiş olduğu, madencilerin iyi mi çalmış olduğu ve hatta madencilerin giysilerine kadar her ayrıntıyı öğrenebiliyorsunuz.

Tuz elde etmek ve ondan para kazanmak Hallstatt nahiyesinin temel geçim kayağı olduğundan halkın yaşam seçimi haline gelmiştir. Bu yüzden kasabadaki bu yaşam tarzına Hallstatt kültürü adı verilmiş. Tuz madenini ve madencilerin hayatlarının büyük bölümünü geçirdiği tepeleri görüp Hallstatt kültürünü tanıdıktan sonrasında yapılabilecek en iyi şey bu güzel kasabayı rastgele adımlayarak keşfetmek.
Vaktiniz var ise ve yürümeyi seviyorsanız, tepeden köye iniş yolunda füniküler yerine yürümeyi tercih etmek size bu fotoğrafik köyde enfes bir tecrübe sunacaktır. Dağın yamacında ufak şirin evler, sakin bir göl. Ne tarafa kafanızı çevirseniz, görünüm sizi hayal kırıklığına uğratmayacak ve kendinizi bir film setindeymiş benzer biçimde hissedeceksiniz.

Eski zamanlarda Hallstatt halkı temel olarak tahıl, fasulye, koyun ve domuz tüketirmiş. Bu gıdalar kullanılarak pişirilen Alp’lerin cenup doğusuna özgü geleneksel Ritschert adındaki yiyecek hala o bölgelerde popülerliğini koruyor. Hatta söylentiye nazaran Ritschert o denli eski bir yemekmiş ki demir çağlarında bile pişiriliyormuş. Ek olarak şarap, zeytinyağı benzer biçimde ürünler de Alp’lerin cenup bölgesinden tuz karşılığında satın alınırmış.
Kasabanın merkezinde birçok restoran ve dükkan bulmak mümkün. Binaların hepsi oldukça güzel dekore edilmiş ve güler yüzlü insanlarla dolu. Meydana yakın gezinsel dükkanlarda Hallstatt tuzu bulabilirsiniz. Üstelik et, tavuk yada sebze yiyecekleri için çeşitli baharatlarla aroma verilmiş tuzlar da mevcut. Yiyecek için geleneksel Avusturya yiyecekleri icra eden birçok restoran bulabilirsiniz. Hatta derhal teknelerin kalktığı yerde bir Türk dönerci bile var, soslu döner yapıyor, oldukça leziz, tavsiye ederim.

Avrupa’da, bilhassa Almanya ve Avusturya’da neredeyse her bölgenin kendine ilişik geleneksel birası olur. Hallstatt’ta ise durum değişik değil. Günün yorgunluğunu atmak için bir Hallstatt birası günün sonunda yudumlanmalı.
Hallstatt‘tan ayrılmak için feribot saatlerine evvelde bakmanız koşul, saatler tren saatlerine nazaran ayarlandığı için oldukça geç saatte feribot bulmak mümkün olmayabilir. Feribotla gelirken sizi karşılayan mükemmel görünüm bu sefer dönüş yolunda arkanızdan el sallıyor. Bu ufak masal köyünü unutmak kimse için mümkün değil gözüküyor. O şekilde ki, Çinliler Hallstatt’ın bir koyasını da ülkelerine inşa etmişler. (Yazar: Çağla Odabaşı)