Palais Garnier, Paris
Dünyanın en ilgi çekici ve popüler şehirlerinden olan Paris’in opera binası Palais Garnier, Louvre Müzesi, Notre-Dame Katedrali ve Eyfel Kulesi ile beraber bu güzel şehrin sembolleri içinde yer ediniyor. III. Napolyon zamanında inşa edilen bina, adını mimarı Charles Garnier’den alıyor ve The Phantom of the Opera hikayesinin geçmiş olduğu mekan olarak biliniyor. Mimarisi ve ihtişamıyla büyüleyen Palais Garnier’ye fanatik olmak işten bile değil.
Wiener Staatsoper, Viyana
Dünyanın en mühim opera binalarında olan Wiener Staatsoper (Vienna State Opera), hem mimarisi hem de ev sahipliği yapmış olduğu temsillerle bu alanda büyük bir öneme haiz yapılar içinde bulunuyor. 1869 senesinde tamamlanan bina, meşhur Çek mimar Josef Hlávka tarafınca Neo-Rönesans tarzında inşa edilmiş. Açılışını Mozart’ın “Don Giovanni” eseriyle meydana getiren bu görkemli binada bir temsil izlemeseniz de gündüz meydana getirilen turlara katılıp binayı görebilirsiniz.
Palau de la Musica Catalana, Barselona
Bir opera ve konser salonu düşünün ki aydınlık ile iç içe olsun. İşte Barselona’nın zamanı ve ihtişamlı atmosferiyle uyum içinde olan Palau de la Musica, bu şekilde bir özelliğe haiz. Tavandaki vitraylı kısımdan içeriye dolan aydınlık, bu binayı oldukça hususi kılıyor. UNESCO Dünya Kültür Mirası olarak tescillenen bina, Gaudi’nin şehrine oldukça yakışıyor.
La Scala, Milano
Günümüze kadar pek oldukça restorasyon geçirse de 1778’deki ilk açılışından beri orijinalliğini koruyabilen ve dünyanın en meşhur opera binalarında olan La Scala, pek oldukça meşhur operanın ilk sergilendiği mekan olarak hafızalarda yer ediyor. Bilhassa Verdi’nin pek oldukça eserinin ilk kez sergilendiği bina, dünyaca meşhur “Madama Butterfly” eserine de ilk kez ev sahipliği yapmış.
The Royal Opera House, Londra
Ünü, Londra sınırlarını aşan ve dünyanın en malum opera binalarından olan The Royal Opera House, 2008 yılından beri BAFTA ödüllerine ev sahipliği yapıyor. Covent Garden’da yer edinen bina, 1700’lü senelerden beri dünyaca meşhur pek oldukça temsile ev sahipliği yapıyor. 2256 kişilik kapasitesi ve görkemli binasıyla büyüleyen The Royal Opera House, Londra’nın simgeleri içinde yer ediniyor.
The Bolshoi Theatre, Moskova
Moskova’nın en popüler yapılarından olan Bolşoy Tiyatrosu, 1825’te inşa edilmiş ve Fernando Sor’un “Kül Kedisi” bale performansıyla açılış yapmış. Apollon’un heykelinin ve otomobilinin bulunmuş olduğu ve Neoklasik revaklarla çevrelenen bina, her göreni etkilemeyi başarıyor. Dünyaca meşhur opera ve bale gösterilerine ev sahipliği meydana getiren Bolşov Tiyatrosu, Rusya’ya gelenlerin ne olursa olsun ziyaret etmiş olduğu yapılar içinde bulunuyor.
Romanian Athenaeum, Bükreş
Bükreş’in ikonik yapılarından olan Romanian Athenaeum, görkemli barok kubbesi ile alımlı bir görünüm sunuyor. 1888 yılından beri varlığını korumuş olan bina, Neoklasik tarzda inşa edilmiş ve dış cephesiyle adeta bir Yunan tapınağını çağrıştırıyor. Festivallere de ev sahipliği meydana getiren Athenaeum’da bir temsil seyretmek unutulmaz bir tecrübe sunuyor.

30’lu Yaşlarda Gezmeniz Ihtiyaç duyulan Ülkeler

Türkiye’nin En İyi Kayak Pistleri
