Osmanlı Devleti’ne dayanan bağlar mı, yoksa aynı dinden olmanın tesiri mi kim bilir; Avrupa‘da Makedonlar ile Boşnaklar’ın yeri bir başka Türkler üstünde. Bir tek tek taraflı bir duygu değil bu. Makedonya‘da da Bosna-Hersek’te de Türk olduğunuzu anlayınca sıcak ve samimi bir yaklaşımla karşılaşıyorsunuz. Bu yüzden Avrupa’da birbirine fazlaca benzeyen ülkeler içinde ayrı bir dünya bence bu eksen.
Dağlık, bir geliş bir gidiş yollarıyla kara yolculuğunu insana eziyet haline getiren Makedonya’da göze kısa gelen mesafeler uzadıkça uzuyor. Ohrid’deki gecelememizin arkasından Makedonya’nın başkenti Üsküp’e olan yolculuğumuzda rakamsal olarak önümüzde duran mesafenin o kadar da hesap edilir bir şey olmadığını görüyoruz bir kez daha.
Selanik’ten Ohrid’e gelirken de aynı duyguyu tatmış olmanın verdiği hislerle bu bölgedeki yol yapısının Türkiye’deki ferah yollarla karşılaştırma kabul edemeyeceğini söylüyoruz yüksek sesle birbirimize. Sabahında geleneksel biralarını yudumlayıp Ohrid Gölü’nü deneyimlediğimiz Struga’dan Üsküp’e doğru yola çıkarken GPS ayarlarımızı denetim ediyoruz bir kez daha.
En uygun yön Kırçova, Gostivar ve Tetovo üstünden Üsküp olarak görünüyor. 172 kilometrelik mesafe GPS’te 2 saat 21 dakika olarak yansısa da biz 4 saati göze alarak yola çıkıyoruz. Göl kıyısından yükseldikçe Karadeniz kıyılarını anımsatan yollarda hava sıcaklığı da düşüyor ister istemez. Makedonya’nın Arnavutluk sınırına fazlaca yakın olan bu yerleşim yerlerinde Arnavut kültürünün egemenliği göze çarpıyor.
Direkler ve bazı arabaların üstünde Arnavutluk‘un kırmızı siyah bayrağı ile karşılaşınca acaba Arnavutluk’ta mıyız diye soruyoruz kendi kendimize. Uzunca bir süre bir tane Makedon bayrağı görmememize karşın onlarca Arnavut bayrağı ile karşılaşmak bizi oldukça şaşırtıyor.
Bölge ülkelerinin plakalarını taşıyan ve Ohrid’de dinlence yapmış olup ülkelerine dönenleri taşıyan araçlarla arka arkaya sıralanıyoruz yolda. Bir geliş bir gidiş yol sollamaya fazlaca müsaade etmezken, sık sık yükselip yeniden inişe geçiyoruz dağlık coğrafyada.
Can sıkıntısı ile bir ben, bir babam arabayı kullanıyor. Arkada fenalık geçirmeye aday olan Gözde ve annemle ara ara fotoğraf çekip can sıkıntımızı atmaya çalışıyoruz. Struga’da göl kıyısında ayran eşliğinde yediğimiz böreklerin midemizde kapladığı yer an be an küçülürken “acıktık” çığlıkları yükseliyor.
Türkçe, Arnavutça, Makedonca ve İngilizce tabelalarıyla bir dağ köyü kıvamında olan Makedon şehri Kırçova‘da duruyoruz.
Kırçova
Bizim benzer biçimde yollarda duraklayan ve dinlenip bir şeyler atıştırmak isteyenlerle dolan tesise yanaşıyoruz. Anladığımız kadarıyla Kırçova, Struga ile Üsküp içinde seyahat edenlerin dinlenme noktası.
Üsküp’e 112 kilometre mesafede yer edinen Kırçova’nın toplam nüfusu ortalama 30 bin. 30 binlik nüfusun 16 binini Makedonlar, 9 binini Arnavutlar, 2 binini ise Türkler oluşturuyor. Fatih Sultan Mehmet’in yaptırdığı bir camiyi de barındıran Kırçova, Osmanlı egemenliğine girmiş olduğu andan itibaren Müslüman nüfusun çoğunlukta olduğu yerleşim bölgeleri arasına girmiş. Yol üstünde durduğumuz tesiste yer edinen fast food büfesinden hamburger ve içecek söylüyoruz.
Dört hamburger ve dört içeceğe ortalama 5 euro ödüyoruz. Bir öğün yemeğe ödediğimiz parayı düşününce Makedonya’nın dinlence için ne kadar ideal bir nokta olduğu bir kez daha akıllara geliyor. Konaklama, yeme-içme ve akaryakıt Türkiye ve öteki ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça hesaplı. Yiyecek için ayrılan molanın arkasından gene yollara düşerken bir sağa bir sola kıvrılan bir gidiş bir geliş yollarda sabrımızı sınıyoruz.
Üsküp’e kadar olan bölümde otoyol olarak adlandırılan ve belirli aralıklarla ödeme yaptığımız yolların standardını gördükçe ülkemizi birçok Avrupa ülkesinden ayıran özelliğin geniş ve kaliteli karayolu ağı bulunduğunu söylemek kesinlikle doğru bir tespit.
